Hem
Aydın Doğan’ın hem de de Erdoğan Demirören’in gazetelerinde yöneticilik yapan Gazeteci
Yazar Derya Sazak, Doğan Medyasının satışıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda
bulundu. Türkiye’de medyayı sarsan bu dev satışı ve seçim sürecinde yaşanması
muhtemel sonuçlar hakkında konuşan
Sazak; “Doğan Medya’nın satılması, bu yaz erken seçim
olacağının da göstergesi. Seçime giderken de Doğan grubunun elinden medyasını
almak iktidar için önümüzdeki seçimleri kazasız belasız tamamlama amacını
taşıyor ”dedi.
Derya Sazark, Diken.com’dan Minez Bayülgen’in
sorularınıa şöyle cevap verdi:
Demirören Holding, geçen hafta Doğan Medya’yı satın
aldı. Böylece Türkiye medyasının da yüzde 70’inden fazlasına sahip oldu.
Demirören ailesi, medya konusunda neden bu kadar istekli ve hırslı?
Bunu salt Demirören operasyonu olarak okumak doğru
olmaz. Geçmişte de seçimler öncesinde büyük gazete satışları yapılırdı.
Dolayısıyla Doğan Medya’nın satılması, bu yaz erken seçim olacağının da
göstergesi. Seçime giderken de Doğan grubunun elinden medyasını almak iktidar
için önümüzdeki seçimleri kazasız belasız tamamlama amacını taşıyor.
Demirören ailesi, sahibi olduğu Vatan ve Milliyet
gazetelerinden çok kar etti mi ki bugün bünyesine Hürriyet’i de kattı?
Hayır, aksine Milliyet tirajları bakımından zavallı,
etkisiz ve zar zor ayakta durabilen bir gazete. Ancak Demirören ailesi iktidara
kendini kanıtladı. Aile, yıllar evvel Milliyet ve Vatan’ı Aydın Doğan’dan satın
alarak gazetelerin için boşalttı ve gazeteciliği bitirdi. Böylece Demirören,
TOTAL ile mükafatlandırıldı. Şimdi de ona Hürriyet veriliyor.
Az önce seçimlerden bahsettiniz. Bundan sonra iktidara
yakın bir yayın politikası izlemesi muhtemel görülen Hürriyet ve CNN Türk,
cumhurbaşkanını desteklemeyen yüzde 50’yi etkileyebilir mi?
Tüm toplumunu etkileyecek çünkü bu satışın en önemli
noktası Doğan Haber Ajansı’dır. DHA, her şeye rağmen Türkiye’deki en bağımsız
ajanstı. Televizyonlarımızın başında seçim sonuçlarını izlerken AA’nın,
iktidarın lehine yüzde 60 oylarla açtığı sandık sonuçlarını teyit etmek için
DHA’yı beklerdik. Doğru sonucu almak için AA ile DHA’yı kıyaslardık. Şimdi
seçim sonuçlarından tutun, sandık başlarında neler oluyor, usulsüzlük var mı
yok mu, her türlü bilgiye erişimimiz engellenmiş olacak.
‘Aydın Doğan satmadı, elinden alındı, bir gün gerçeği
açıklayacak’
Sadece medya ve TV’deki ideolojik dizilerle seçim
kazanılabilir mi?
Evet, kazanılır. Çünkü güçlü bir muhalefet sorunumuz
var. Muhalefet zayıf olmasaydı bu gazeteler satılamazdı. Şimdi bu satışla
birlikte muhalefet partileri, seçim çalışmalarını nereden duyuracak? Kemal
Kılıçdaroğlu hiç olmazsa iki ayda bir CNN Türk’e çıkardı. Demirören ailesi,
artık CHP liderini ekrana çıkarır mı?
Aydın Doğan’ın, satış haberini yöneticilerine ‘Artık
dayanamıyorum’ diyerek verdiği öne sürüldü. Oysa vergi yoluyla yapılan
baskılara göğüs gerdiğini savunuyordu. Onun patronluğunda hem Ankara
temsilciliği, hem de genel yayın yönetmenliği yaptınız. Bugün ne oldu da
baskılara dayanamaz duruma geldi?
Aydın Doğan’ın, medyadan çekildiğine dair yaptığı
açıklamayı okudum. Aydın Bey’in, bu satıştan 1 milyar dolar elde ettiği
konuşuluyor. Peki, bu paraya Aydın Doğan’ın ihtiyacı var mıydı? Diyelim ki
vardı… O parayı zaten Petrol Ofisi’nin satışından elde etmişti. Belki de Aydın
Doğan, iktidarın bazı ekonomik beklentilerini karşılayamadığı için medyası
elinden alındı. Aynı zamanda aile içi dengelerden ve parçalanmalardan da söz
ediliyor. Aydın Bey mutlaka bir gün çıkıp satışın gerçek nedenini
açıklayacaktır.
‘Hürriyet medyası ‘Beyefendiyi rahatsız etmeyelim’
gazeteciliği yapacak’
Aydın Doğan’ın kızı Begümhan Doğan Faralyalı, ‘zararına
satış’dedikodularına ‘babasının çok iyi bir tüccar olduğunu’ söylerek
yanıt verdi. Sizce Doğan Medya ucuza mı gitti?
Gazetecilikle tüccarlığı birbirine karıştırmayı çok
sorunlu bir açıklama olarak görüyorum.
Faralyalı’nın açıklamasındaki ‘iyi
tüccar’ tanımlamasının altında farklı bir neden yatıyor olabilir mi?
Arka planda bir şeylerin döndüğü kesin. Ama Aydın
Doğan’ı hapse atamayacakları da aşikar. Doğan’ın, gazetecilik dışında kazanç
sağladığı başka bir işi yoktu. Aydın Doğan, Petrol Ofisi’ni, bankasını sattı ve
yeni bir yatırım da yapmadı. Sadece medyadan kazanıyordu.
‘Nagehan’ı bana dayattılar, ‘Başbakan yazmasını
istiyor’ dediler’
Demirören ailesiyle Hürriyet, CNN Türk ve Kanal D’nin
kaderinde nasıl bir değişiklik olacak?
CNN adını CNN Türk’ten çekebilir. Kanal D’nin, tıpkı
Acun Ilıcalı’nın TV8’i gibi eğlence kanalına düşebileceği konuşuluyor.
Demirörenler, ‘Beyefendiyi rahatsız etmeyelim’ gazeteciliği
yapar, yazarlarının ve muhabirlerinin arkasında hiç durmazlar. Demirören yıllar
evvel Milliyet’i satın aldığında bana, ‘Yazarların bir kısmı ağırlaştı,
genç yazarlar bul’ demişti. Ben genç yazar aradım ama bana dayatılan
isim Nagehan Alçı oldu.
Siz ne yaptınız?
“Miliyet’e alacağım ilk yazar Nagehan Alçı
olamaz” dedim. Kıyamet koptu. Alçı teklifi, Erdoğan beyin oğlu
Yıldırım Demirören ve kızı Meltem Demirören’den gelmişti. “Beyefendi,
Nagehan Alçı’nın Miliyet’te yazmasını istiyor” dediler. Kaldı ki Alçı,
o dönem Cemaat’e göz kırpan yazılar yazardı. Ancak direnemedim. Sonunda pes
ettim ve Alçı’yı gazeteye aldık.
Beyefendi kim?
O dönemin başbakanı, şimdiki cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan.
Demirören Holding’in gazetecilik yapma niyeti oldu mu
hiç?
Aslında başlarda vardı. Erdoğan bey, beni Milliyet’in
başına getirdi. ‘Dünyanın parasını verdim, gazetenin üzerinde ölü
toprağı var, bunu atalım’ dedi. Ancak gazetecilik kaygısı altı ay
sürdü. Milliyet’te ‘İmralı Zabıtları’ haberini yaptık, ondan
sonra da telefonda Tayyip Erdoğan’a hüngür hüngür ağladı ve
habercilik yapmayı da böylelikle bitirdi.
Gazeteleri, Erdoğan Demirören mi yoksa Türkiye Futbol
Federasyonu’nun başındaki oğlu Yıldırım Demirören mi yönetiyor?
Yıldırım Demirören yönetiyor. Baba Demirören artık
epey yaşlandı. Ben Milliyet’in başındayken, beni Vatan gazetesinin yayın
yönetmeni zannederek konuştuğu olurdu. Belleği sağlam değildi. Şimdi daha da
yaşlandı. Yönetmesi zaten mümkün değil.
‘Hürriyet’in de tirajı sahte, okur sayısı dibe
vuracak’
İktidarın kontrolü altına giren medyanın hızla okur
kaybettiği söyleniyor. Bu doğru mu?
Doğru. Doğan Medya’nın da satışıyla, Hürriyet’in 30
senelik okurları bıçak gibi kesilecek. Bugün, Hürriyet dahil açıklanan tirajlar
sahte. Cumhuriyet, Sözcü, Evrensel ve Birgün dışındaki hiçbir gazetenin satış
rakamı gerçek değil. Ama zaten patronların da gazete az satmış satmamış
umurlarında değil. Nasılsa bu sahte tirajlar üzerinden hem devletten, hem de
reklamverenlerden ilan alıyor.
Gazete patronlarının tirajları önemsemediğini
söylüyorsunuz. Peki, bu gazetelerin yayın politikaları nasıl
belirleniyor?
İki temel yayın politikası vardır. Birincisi, ‘Beyefendiyi
kızdıramayacağız’. İkincisi de ‘Onun uçağındaki koltuğumuzu
kaybetmeyeceğiz’. Bu iki faktör olduğu sürece, onlar için okur kaybetmiş
kaybetmemiş önemli değil. O, çok önem verdikleri uçaklardan nasıl haberler
yaptıklarını da biliyoruz.
‘Cumhurbaşkanına soru ve cevaplarını danışmanı
yazıyor, gazeteler yayınlıyor’
Nasıl?
Cumhurbaşkanının basın müşaviri; soru ve cevapları
yazar, redakte eder, sonra da o koltuklardaki gazetecilere kopya kopya dağıtır.
Gazeteciler de ellerine verilen bu hazır metinden haber yaparlar.
Türkiye, darbelerden çok çekmiş bir ülke. Medyası da
sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde işini yapmaya çok alışkın. Sizce
bugün yaşananlar öncekilerden farklı mı?
Evet, farklı. Ben 12 Eylül döneminde muhabirdim.
Sıkıyönetim altındaydık. Ama gazeteler ve gazeteciler soru sormaya devam
edebiliyordu. Soru sorduğumuz için Evren cuntası, ‘Anayasayı
hazırlıyoruz, gideceğiz’ dedi. Bakın, 12 Eylül gerçek bir askeri
darbeydi ve koşullar çok sertti. Ancak biz yine de yazabiliyorduk. Bugün 12
Eylül ve 28 Şubat darbeleriyle ‘aslında darbenin gerçekleşmediği ve
sivil bir yönetimin iktidarda olduğu’ dönemi kıyaslıyoruz. Bu zuldür.
Türkiye’de ana akım medya, 28 Şubat’a karşı sesini pek
çıkarmamıştı. O dönemin iki amiral gemisi Sabah ve Hürriyet, 28 Şubat’a karşı
çıksaydı, bugün başka bir medyadan söz edebilir miydik?
Emin değilim… O zaman medya baskı altındaydı ama çok
güçlüydü. Refah Partisi, istifa ettirilip yerine Mesut Yılmaz başbakan olunca
medyanın alanı genişledi. Ama bu kimseye yaramadı…Medyanın altın çağını, Aydın
Doğan ile Sabah’ın o günkü sahibi Dinç Bilgin’in savaşı bitirdi.
‘Türkiye’yi dizayn etmek için Doğan Grubu el
değiştirildi’
28 Şubat’taki tutumlarından dolayı bazı gazetecilerle
yöneticilerin yargılanabileceği konuşuluyor. Keza Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir
uçak yolculuğunda bunu dile getirdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
28 Şubat korkusuyla Hürriyet satılmış olamaz. 28 Şubat
için Aydın Doğan’ı neyle suçlayacaksınız? Yıllarca Doğan’ın, 28 Şubat’ın
arkasında olduğu söylendi ve bu büyük bir haksızlıktı. Aydın bey askerlerden
baskı gördü. ‘Gazeteye de mi asker gönderelim’ diye tehdit
edilirdi. Aydın Doğan zaten komisyona da konuyla ilgili ifadesini vermişti. 28
Şubat davasını genişletirler mi bilemiyorum ama ben bu satışı yaklaşan
seçimlerde Türkiye’yi dizayn etme çabasının en önemli ayağı olarak görüyorum.
28 Şubat döneminde size manşetlerle ilgili bir talimat
geldi mi?
Genelkurmay Genel Sekreterliği üzerinden verilirdi.
Zaman zaman manşetleri beğenmediklerinde telefon açar, tepki gösterirlerdi.
Aydın Doğan ve Dinç Bilgin Genelkurmay’a çağrılır, köşe yazılarının kırmızı
kalemlerle çizilmiş dosyaları tutuşturulurdu. Ancak askeri yönetim ve
post-modern darbeden bahsediyoruz. Bugünün koşulları 12 Eylül’den de, 28
Şubat’tan da daha ağır.
‘Patronlar da gazeteciler de, hiçbirimiz masum
değiliz’
Batı’daki medya patronlarıyla Türkiye’dekiler arasında
ne gibi farklar var?
En büyük fark, Batı’dakilerin sadece gazetecilik
yapmaları. Bugün Aydın Doğan gazeteciliğinin neden bittiğini sorguladığımız
zaman hep diğer işler karşımıza çıkıyor. Bağımsız gazetecilik yapacağım diye
medyaya giren patronlar, zaman içinde banka, enerji, petrol işleri de yapmak
istedi. Böylece profil de değişti ve yazarlar ‘Dolce Vita gazeteciliği’ yapmaya
başladı. Doğan Medya’nın satışıyla o da bitmiş oldu.
‘Dolce Vita gazeteciliği’ ne demek?
Patronunun diğer işleri zarar görmesin diye yazı
yazmakta zorlanan gazetecilerden söz ediyorum. Köşelerinde şarap tadımı,
cinsellik, seyahat yazıları yazmaya başlayarak dergicilik yapanlardan… Ayrıca
bir gazetenin logosunu aşağı çekmek için ya savaş çıkması ya da hükümetin
devrilmesi gerekirdi. Şimdi logoların çevresini magazin dünyasının yüzleri
süslüyor. Siz bunu bir New York Times’da, Le Monde’da, Washington Post’da
görebilir misiniz? Eskinin Hürriyet’i, Milliyet’i bir manşetle başbakan
götürecek kadar etkiliydi. Kendi mesleğimizin kurallarını yıka yıka buraya
geldik. Hiçbirimiz masum değiliz.