Çivisiz Saray!
Çivisiz
saray nasıl olur diye merak mı ettiniz?
Doğrusu
öyle.
Yıllarca
önce Peygamberimizi iki defa rüyasında görüp Müslüman olan birine Üstad’ın
gördüğü zulümden bahsedince bana; “kardeşim o zindanda iken adeta cennet
saraylarında idi” şeklinde bir ifade kullandı.
Üstad
Barla’da sürgünde iken kendisi için ağacın üzerinde bir çardak yapar, fakat
ağacı incitmemek için çivi dahi kullanmaz.
TARİHTE BÜYÜK ZATLAR VE ÂLİMLERİN HİÇBİRİ MİRAS BIRAKMADI
Tarihte
büyüklerin hayatına baktım.
Ahmet
bin Hanbel vefat ettiğinde bir havluya sarılı yedi parça eşya mirası kalmış.
İmam Şafii miras bırakmamış. İmam Malik’de ev değil de çardak gibi bir yerde
yaşamış. Malum Tarık bin Ziyad, Salahhaddin Eyyubi ve Osman Gazi çadırda yani
çivisiz sarayda yaşamışlar.
Hiç biri
miras bırakmamış.
Yani Hz.
Peygamber çizgisinde yürümüşler, öyle yaşamışlar ve öyle vefat etmişler.
Zahiren
onlar çadırda yaşamışlar fakat bugün dünyadaki bütün saraylardan daha büyük ve
daha geniş iman ehlinin gönüllerindeler.
Çivisiz
sarayda onlar dua ve gözyaşı dökerek ümmet ve insanlık için inlemişler.
Milletin
parasıyla çivili saraylarda oturanlar ise (Topkapı’ya, saray demeyin. Avrupa’daki
sarayların yanında Hasan Amcanın evi gibidir) milleti inletmişler. Çivisiz
saraylarda yaşayanlar ağacı, böceği, karıncayı dahi incitmemişler. Çivili
saraylarda oturanlar, oluk oluk Müslüman kanını akıtıyorlar.
Dün de
böyleydi, ne yazık ki bugün de aynen devam ediyor.
Çivisiz
saraylarda yaşayanların hizmetçileri olmaz iyi, kötü, Müslim, gayri Müslim
demeden herkese “Kavmin başı, ona hizmet edendir” Hadisi Şerifi gereğince
hizmet ederler. Çivili saraylarda oturanlar bütün halkı kendisine köle olmasını
adeta isterler.
Çivisiz
sarayda İslam’ın ruhu vardır, içi nurludur, Peygamber ve Cennet’teki güllerin
kokusu hissedilir.
Ruhaniler
ile beraber olunur, melekler göklere kadar orayı doldurur.
ÇİVİLİ SARAYLAR, İSLAM SİYASETE OLUYOR
Çivili
saraylarda İslam siyasete, menfaate alet edilen bir oyuncak olur.
Ehli
kalp o sarayda lağım kokusundan daha pis kokular duyar. İçi nursuz ve zifiri karanlıktır.
Şeytanlar orada cirit atar.
Çivisiz
sarayda hak, hukuk, adalet ve hatta düşmanına dahi acıma vardır.
Çivili
sarayda ise, zulüm, nifak, yalan, ihanet
vardır. İnsi şeytanlarla oturulup, cinni şeytanların ilhamıyla her türlü
şer planlanır. Devlet orada münafıklaştırılır.
Çivisiz
saraylarda oturanlar medeniyet kurar. Çivili saraylarda oturan ise edeniyet (en
alçak) bir rejim kurar.
Evet, Üstat
ağacı dahi incitmeden otağını kurdu, zulme karşı dik durdu. İnandı, inandırdı.
Batılı bir yazar onun dağ başında sigara kağıtlarına yazılmış risaleleri
görünce “bu zat her şeyden önce inanmış ve gün gelecek bu eserlerin dünyaya
yayılacağına da inanmış” der.
ZULÜM EDENLER, EBTER OLUP GİDECEKLER
Evet,
küfür, nifak ve haset eseri olan ve İslam tarihinde bir gruba yapılan en büyük
zulme rağmen, başta bu işin başındaki zat olmak üzere, ehli hizmet bu işe
inanmışlar ve inandırmışlar ve inandırıyorlar.
Tarihte
büyük zatlara ve en son Üstat ve talebelerine zulmedenler ebter olup gitti.
Bu zulmü yapan perde önündeki ve
arkasındakiler gün gelecek ebter olacaklar inşallah.
İlahi
adalete inanların bu konuda hiç şüphesi yok.
KİM KİMİ TEDAVİ ETTİ?
Geçenlerde
bir dost sıkıntılarına çare bulmak için psikoloğa gider. Psikolog
sıkıntılarının nedenini sorar. O da “burada çok sıkıldım. Medine’de yaşamak
istiyorum. Peygamberimi çok özledim” gibi benzer ifadeler kullanınca, Müslüman
fakat dinini yaşamayan psikolog gözleri yaşla dolup ağlamaya başlar. Bu defa
dost sorar “Siz neden ağlıyorsunuz” Psikolog, “siz bana tedavi olaya geldiniz
ama beni tedavi ettiniz. Müslüman bir aileden dünyaya geldim. Onlar dinlerini
yaşıyorlardı fakat ben değil. İçimdeki büyük eksikliği hissettim” der. Dost
“ümit ediyorum ki; bu bayan bundan sonra dinini yaşayacak” diyor.
HEDİYESİ NE KADAR?
İmam
Hatip 1.sınıfta iken rahmetlik babam bana kitapçıdan bir Kur’an almak istedi ve
fiyatını sordu. Kitapçı mübarek birisiydi ve “bu kitabın fiyatı yok. Fakat
hediyesi şu kadar” dedi. Yani Kur’an o kadar değerlidir ki, parayla alınacak
bir şey değil. Batılı bir yazar araştırmasında “Amerika’ya zorla götürülüp
orada satılan Müslüman köleler, 17. Asırda tüccardan bir Kur’an almak için tam
üç yıl boyunca her Pazar ekstra çalışırlar ve biriktirdikleri para ile bir tane
Kur’an satın alırlardı” der. Pazar günü tatil olduğu için köleler
çalıştırılmazdı.
Bunu
şunun için yazıyorum. İki yıla yakın zindanda kalmış mazlumu zülcenaheyn bir
dost “ hapishanede iken tam altı ay boyunca Kur’an istedik vermediler. O zaman
Kur’an-ı Kerim’in kiymetini tam anladık.”
Onların
zulümleri ile yüzbinlerce mazlum iman ve Kur’an hizmetinin kıymetini öyle
anlamış ki ve de imanları o kadar güçlenmiş ki, hepsi inşallah gelecekte
gönüllerde çok büyük fütuhat yapacaktır. Unutmayın mazlumlar medeniyet,
zalimler ise mimsiz medeniyet kurar.
Ne
mutlu, çivisiz saray medeniyetinin tohumlarını atanlara. yucelsalih@yahoo.com