Efendimiz (s.a.v) bir modernist değildir. Diğer peygamberlerin icmali olarak beşere getirdiği ilahi hakikatleri tafsilen, hükmü kıyamete kadar geçerli gerçekleri temsil ve tebliğ yoluyla “medenilere galebe ikna iledir” prensibiyle insan hayatını A’dan Z’ye bütün olarak ale alıp, akıl, kalb ve ruhun muhtaç olduğu bütün gerçeklere rehberlik yapmış, gönüllere ruhlara girmiş insanlığı huzur iklimine davet etmiştir.
Haram, helal, emir ve yasaklardan tutun da, yeme içme, yatıp kalma, temizlik, taharet, aile münasebetleri, anne-baba-evlat akrabalık ve insan hakları vs. en ince teferruatına kadar İslam’ı, Allah kullarına kitap ve sünnet çizgisi içinde anlatmış model ve örnek olmuştur.
Dünya hayatını, ahiret hayatına vesile olacak şekilde insanları yönlendirmiş, zerre kadar hayır ve şerrin zayi olmadığını, bir gün hakimler hakimi Allah huzurunda bunların hesabının sorulacağı, kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacağı bir aleme her insanın namzet olduğu gerçeği başta olmak üzere, neticede cennet ve cehenneme kadar her şeyi bütün olarak ele almış, kendini insanlığın saadetine adamıştır.
Tevbe Suresi 128. ayette Cenabı Hak “Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki, zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüzde titrer, mü’minlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.”
Bakara Suresi 151. ayette Cenabı Hak “Nitekim, size ayetlerimizi okuması, sizi tertemiz hale getirmesi, size kitap ve hikmeti ve bilmediğiniz nice şeyleri öğretmesi için sizden birini elçi gönderdik.”
Al-i İmran Suresi 164. ayette “Gerçekten Allah kendi içlerinden birini, onlara ayetlerini okuması, onları her türlü kötülüklerden koruması, arındırması, kendilerine kitap ve hikmeti öğretmesi için resul yapmakla, mü’minlere büyük bir lütuf ve inayette bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler.”
Şuara Suresi 3. ayette Cenabı-ı Hak “Habibim, onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüketeceksin.”
Kehf Suresi 6. ayette Cenabı Hak “Şimdi bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp nerdeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin.” buyurulmuştur.Bini mütecaviz mucizeleriyle görüyoruz ki; O (s.a.v) sadece insanlar ve cinlere değil bütün varlıklara, yaratılanlara velhasıl alemlere rahmet olarak gönderilmiş, alem şümul bir peygamberdir.
Nasıl bir anne-baba evlatlarının gözü önünde bir ateşte yanmasını, suda boğulmasını istemez, öyle bir tabloda ciğerleri yanar; bütün anne babaların evlatlarına olan şefkat ve merhametinden daha ziyade, ümmetine karşı daha çok şefkatli, daha merhametli olan Nebiler Sultanı (s.a.v) bütün insanlardan bir tek kişinin bile ahretini kaybetmemesi için bir ömür boyu çırpınmış, çile ve ıztırap içinde sıkıntılara göğüs germiş, sabretmiştir.
Çocuk anneye muhtaçtır, onun görüp gözetmesine ihtiyacı vardır ama, çocuk onu idrak edemez, farkında değildir. Aynen böyle de insanlığın Efendimize (s.a.v) O’nun getirip tebliğ ettiği ilahi mesaja o kadar muhtaçtır ki, fakat bunun farkında ve idrakinde değillerdir. Şifreli bir anahtarın açılması gibi kalb kilidinin şifresi açılmalıdır ki, onun farkına varabilsin.
Kalblerin şifresi Allah’ın kudret elindedir. Allah’tan başka o kilidi açmaya kimse muktedir değildir. Cenab-ı Hak bu yetkiyi Efendimize (s.a.v) bile vermemiştir. Onun vazifesi de bizim gibi tebliğdir. Kırk yıl kendilerini himaye eden amcası Ebu Talib’in iman etmesini o kadar arzu etmiştik. Buna rağmen iman nasip olmamıştı. Amcasının iman etmemesi Efendimizi (s.a.v) o kadar mahzun ve mükedder kılmıştır ki, Cenab-ı Hak O’nu “Habibim, senin vazifen tebliğdir, temsildir.” “Allah dilemeden siz dileyemezsiniz. Allah dilemeden Sen sevdiklerine hidayet edemezsin.” (Tekvir-29) ayetleriyle teselli buyurmuştur.
Bugün insanlık dünya cazibesinde nefsin esiri şeytanın tuzaklarına takılmış Allah’tan gaflet içinde, Allah Resulünün (s.a.v) getirip tebliğ ettiği hakikatlerden mahrum yaşamaktadırlar. Bu tablo kimbilir Efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v)’i ne kadar dilgir edip, mahzun etmektedir.
Bugün O emin insanın emniyetli, şefkatli kanatlarına sığınan mü’minler, her türlü sıkıntılara rağmen, mutludurlar, huzurludurlar. Kaderin haklarında verdiği hükme (sebeplerde kusur yapmama kaydıyla) razı olarak sabretmekte ve Allah’ın va’dettiği ebedi saadeti gözetmektedirler.
Mü’minler O’nu (s.a.v) ne kadar biliyor, tanıyor ise o kadar mutlu, huzurlu ve bahtiyardırlar. Bugün alemi İslam’ın zillet ve sefaleti, itibarını kaybetmesi O’nu (s.a.v) tanıyamamanın neticesidir. Gerçek rehberini bulup tanıyıncaya kadar da bu sefalet içinde kıvranacak, ayaklar altında ezilecek, alınıp satılan bir meta olmaktan da kurtulması mümkün olmayacaktır.
Ümmetin kurtuluş reçetesi: “Gevşemeyin, mahzun olmayın gerçekten iman etmiş mü’minler iseniz, üstünsünüz.” (Al-i İmran-139)
“Allah’ın kopmayan ipi Kur’an’a sımsıkı sarılın, sakın iftiraka düşmeyin” (Al-i İmran-103)