Rüya, rüya ilmi ve rüya tabiri Kur’an ve sünnette mevcut olan bir husustur. Müslümanların inancı gereği Kur’an ve sünnette yeri olan bir hakikati inkâr, tezyif, tahkir ve hatta alaya almanın kişiyi imandan çıkarabileceği dini kaynaklarımızca belirtilen bir gerçektir. Bundan ötürü son birkaç yıldır Türkiye’de Müslümanlara yapılan zulüm ve maddi manevi saldırılar boyut değiştirerek İslamî inançları hedef alma konumuna kadar gelmiştir.
Rüya hakikati de bunlar arasındadır. Zulme maruz kalan bir kısım Müslümanların görüp naklettikleri rüyaları, onlara düşmanlık eden şahısların meydanlarda, miting alanlarında kıyasıya tenkit etmeleri, alaya almaları ve inkar etmeleri, manevi anlamda ciddi yıkıma sebep olduğu gibi, dinleyici konumda olan üçüncü şahısları bile inançsızlığa götürebilir. Bu konuya hassasiyet gösterilmesi açısından rüya ilmini ve dindeki yerini anlamak gerekir.
Bilinen bir gerçektir ki, rüya bütün dinlerde bütün milletlerde var olan manevi, ilahi bir gerçek ve insana ait bir haslettir. Hatta öyle ki, rüyaların görülmesinde gören kişinin hiçbir etkisi yoktur. Necip Fazıl’ın Reis Bey kitabının bir sahnesinde manidar bir gerçek şu sözlerle hafızalara kazınır. “İnsanlar yalan söyleyebilir, ama yalan rüya göremez.”
Peygamberlerin gördüğü rüyaların bir kısmını Kur’an-ı Kerim anlatır:
Peygamberlerin atası Hz. İbrahim (a.s.), oğlu Hz. İsmail’i kurban etme işaretini aldığı meşhur rüyası, Kur’an-ı Kerim’de ve Kitabı Mukaddes’te mevcuttur. Aynı zamanda bütün dinlerce bilinen bir gerçektir.
Kur’an-ı Kerim bu hususu şöyle anlatmaktadır: Hz İsmail biraz büyüyüp babasıyla beraber gezip-tozduğu bir devrede:
İsmail büyüyüp babasıyla birlikte çalışma çağına erişince, bir gün ona: Evladım, dedi, ben rüyamda seni kurban etmeye giriştiğimi görüyorum. Nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe? diye sordu.
Oğlu: Babacığım, dedi, hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. Allah’ın izni ile benim de sabırlı ve dayanıklı biri olduğumu göreceksin!”
Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrahim oğlunu (kurban etmek üzere) şakağı üzerine yere yatırdığında, biz de ona : “İbrahim rüyanın gereğini yerine getirdin (Onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince onları büyük bir sevinç kapladı. Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz.” Sâffât 102-105
Hz. İbrahim’in rüyasının tahakkuk etmesi, Allah katından, oğlu İsmail’e bedel bir koçun gönderilmesi İslamiyet’teki kurban hakikatinin bir tezahürü olmuştur.
Hz. İsmail’in kurban edilmesine işaret edilen rüyasının tesirleri henüz hafızalarda iken Hz. Yakup’un küçük oğlu Yusuf da bir rüya görür ve o rüyasını babası Hz. Yakup’a anlatır. Bu rüya Yusuf suresinde Efendimize şöyle anlatılır.
“Bir zaman Yusuf, babasına: Babacığım, dedi. Ben rüyamda onbir yıldız, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.” Evladım, dedi babası; Sakın bu rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra seni kıskandıklarından sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın besbelli düşmanıdır. Yusuf a. 4-5
Ayrıca Allah Teala Hz. Yusuf’a rüya tabir ilmini öğreteceğini de belirtir: Onlardan birisinde Allah şöyle buyurmuştur: Rabbin seni öylece seçecek, sana rüya tabirini öğretecek ve daha önce büyük babaların İbrahim ile İshak’a olan nimetini tamamına erdirdiği gibi sana ve Yakup ailesine de nimetini kemale erdirecektir. Çünkü Rabbin her şeyi hakkı ile bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir. Yusuf a.6
Kur’an’da ve Peygamberimizin (sav) sünnetinde Peygamberimiz ile alakalı birçok rüyanın anlatıldığını bilmekteyiz. Zaten Efendimiz’e (sav) ilk vahiy sadık rüya ile başlamıştır. Uykuda gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi çıkardı. (Buhari, Rüya Tabirleri c. 8 s. 68)
Hz. Ebubekir (ra) bir gün ashaba namaz kıldırırken Efendimiz (sav) hücresinin perdesini açarak: “Ey insanlar! Nübüvvet mübeşşiratından yalnız salih rüya kaldı” buyurdular. Başka bir rivayete göre de Efendimiz (sav) “Nübüvvet mübeşşiratından bir şey kalmadı” buyurunca, sahabe : “Mübeşşirat nedir ya Rasulallah?” diye sordu; Efendimiz (sav): “Salih rüyadır” buyurdu. Buhari, Rüya Tabirleri c.8 s.69. İbni Mace, Tirmizi, Darimi ve Muvatta da rüya bahislerinde bu hadisleri nakletmişlerdir.
Siyer-i Nebevide belirtildiği gibi, Mekke fethinden önce Allah Resulü (sav) gördüğü bir rüya ile ashabına o sene içinde umre yapabileceklerini müjdelemişti. Umre yapmak için hazırlıklarını yapan ve Umreye iştirak edecek olan sahabeler topluca umre ziyareti için Mekke’ye hareket etmişlerdi. Kalabalık bir sahabe topluluğu ile Mekke yakınlarına varan Efendimiz (sav)’e müşrikler bir günlük umre ziyareti için bile Kabe’ye girmeye izin vermemişlerdi.
Efendimiz (sav) Hudeybiye’de Rıdvan ağacının altında 1400 kadar ashabıyla bir arada müşriklerle bir anlaşma yapıp Medine’ye geri döndü. O günün münafıkları da Peygamberimiz (sav) ve ashabının rüyadan hareketle yola çıkıp ancak umre yapamadan Medine’ye dönüşlerini alaya alarak “Hani umre yapacaktınız, ne oldu da yapamadınız?” gibi sözlerle nifak çıkarmaya çalıştılar, ancak bu nifakları uzun sürmedi, Allah Teala şu ayeti indirdi:
“Allah, Resulü’nün rüyasını elbette doğru çıkaracaktır. İnşaallah sizden kiminiz başını tıraş ettirmiş, kiminiz saçlarını kısaltmış olarak Mescid-i Haram’a, korkusuzca tam bir güvenlik içinde gireceksiniz. Ama Allah sizin bilemediğiniz şeyleri bildiğinden, ondan önce yakın bir zafer nasip etti.” Fetih /27
Müminlerin hayatında rüyanın çok ciddi bir yeri vardır. Rüya denilince öyle hemen körü körüne baştan savılacak bir husus değildir. Bazı rüyalar seneler sonra bile zuhur eder, yeter ki, rüyayı rüya tabiri bilen insan bulup ona yordurmak ve her önüne gelen insanlara rüya yordurmamak lazım. Bu da İslam’ın bir kuralıdır. Birinci bölümde genel bir rüya anlatımının yanında önümüzdeki makalede de ikinci bölümünü okuyucularımıza arz edeceğiz.