Sanatçı Ertuğrul Erkişi’nin projesini yaptığı, ‘8 Değer, 8 İyi Adam’ isimli CD’yi her zaman duygulanarak dinler, her defasında hüzünlenirim. Hele maddi zorluk ve sıkıntılardan dolayı ay sonunu iple çekip, günlük ihtiyaçlarını veresiye alışveriş yaparak karşılayan çilekeş insanların, bakkal defterindeki borçlarının, “meçhul bir hayırsever” kahraman tarafından sıfırlanışını anlatan ‘Yardımseverlik – Defter’ isimli eser, yüreğimizi burkuyor…
Minik Değerler Grubu çocukları tarafından seslendirilen eserlerden birini yazdık, diğerlerinin de isimleri şöyle; Doğruluk…Ahi Evran…Terazi…Sabır…Şeyh Edebali…Adalet…Hz. Ömer… Devlet Malı…Dostluk… Hz. Mevlana…Saygı…Yavuz Sultan Selim…Öz Denetim…Mehmet Akif Ersoy…Sorumluluk ve Nene Hatun…
Bu eserler çok anlamlı. Şarkıların her biri, özellikle çocukları yüksek ahlaki değerler etrafından topluyor. Anadolu insanının civanmertliği, fedakârlığı ve sahip olduğu faziletlerini anlatması bakımından ayrı bir önem taşıyor. Hele hele, adaletin, hak ve hukukun rafa kaldırıldığı…Yargının iktidarın paspasına dönüştürüldüğü…Yargıçların düğmesiz cübbelerinin, zulüm urbasına çevrildiği… Zulme, işkenceye, haksızlığa uğrayan mazlumların hakkını arayamadığı… Hakim ve savcıların iktidarın birer sopalı memuruna dönüştüğü ve AKP’li olmayan herkesin ‘‘terörist’’ damgasına maruz kaldığı günümüzün Türkiye’sinde, evrensel insani değerleri enfes bir şekilde yorumlanarak-söylenmesi erkek-kadın, genç-yaşlı ve çocuk olmak üzere herkesin gönlünde ve belleğinde yer etmesi, eserin ayrı bir güzelliği.
Atfedilen değerler, Avustralya’da da toplumumuzu yer yer gururlandırıp, sitayişle bahsedilmesine vesile olmuş. Selimiye Vakfı’nın Onursal Başkanı Sayın İbrahim Dellal, Işık Koleji ismiyle eğitim hizmetine başlayan Sirius’in ilk yıllarındaki hatırasını yeri geldiğinde hep anlatır. Toplumumuzda heyecan ve sevinçle karşılanan okulun açılışı aşamasında başından geçen bu anekdotu, sohbet ortamlarında her zaman dile getirir. Kolejin şimdiki merkez kampüsünün alınıp 1997 yılında eğitim-öğretime hazır hale getirilmesi sırasında İbrahim abi ile Eğitim Bakanlığı’ndan bir yetkili arasında geçen konuşma şöyle yaşanır: İbrahim abi, yetkilinin okulun hazır hale gelmesi için en az üç ay sürer dediği tamir, bakım ve onarım işini üç günde bitirdiklerini söyleyince şaşırıyor ve bunun imkansız olduğunu ifade ederek İbrahim abiye, ‘‘Size kim yardımcı oldu? Diye sormuş ve o da ‘‘Melekler’’ diye cevap vermiş. Bakanlık yetkilisi bu cevap karşısında şok içerisinde “Ciddi misin?” deyince, İbrahim abi de tekrar aynı cevabı vermiş. Yetkili, “Siz bana Osmanlıları hatırlattınız” diye söyleyince, İbrahim abi de ‘‘Bununla ne demek istediğini sorunca” tarihe geçecek şu cevabı almış “Dedemiz bize Osmanlılar bir şey yapacaklarını söyledikleri zaman onu mutlaka yerine getirirler” derdi. Ama siz bir söyleyip, iki yaptınız. Sizi tebrik ediyorum. Onları da geçtiniz” demiş.
Bunlar bizi ne kadar mutlu etse de, Türkiye’nin geldiği şimdiki vahim durumu da bir o kadar derinden üzüyor. Geçenlerde bir gazeteci katıldığı programda Türkiye’de toplumun geldiği durum ile ilgili ilginç bir konuya değindi. İşaret ettiği nokta, aynı meslek grubundan veya farklı iş kollarında faaliyet gösteren esnafların komşuluk ilişkisi ile ilgiliydi. Önceden diyor gazeteci-yazar, esnafın bir işi çıktığında işyerinde başka çalışanı yoksa, işyerini komşusuna teslim ederdi. Şimdi ise diyor, teslim etmeye güvenemediği için kapatıp gitmek zorunda kalıyor, şeklinde bir yorum yapmıştı. İşte Türkiye’nin şimdiki iktidarı Anadolu insanının, esnafının, tüccarının bu güzel hasletini ortadan kaldırdı maalesef. Yazarın bahsettiği bu eşsiz esnaf dayanışmasını bizzat yaşadığım için, verdiği örnek beni de çok etkiledi. Gerçi bu bahsettiğimiz konuya gelinceye kadar daha hayati ve önemli bir çok meseleler de var ama bu misal, küçük yaşlarda çalıştığım işyeri ve bulunduğu çarşıda ki şahit olduğum günleri hatırlattı bana. İlkokula gittiğim yıllarda sabah ve öğrenci devresi vardı. Yaşanılan günün şartlarından dolayı, okuldan sonra veya önce, tatillerde dahil hep çalışırdık. Ortaokula kadar yemeni ve lastik ayakkabı satan bir işyerinde çalışıyordum. Bulunduğumuz çarşıda bazen yan komşumuz, bazen karşı komşumuz acil bir işi çıkıp gideceği zaman işyerini ya bize veya başka bir esnafa gönül rahatlığı ile teslim eder, gözü arkada kalmazdı. O işyerine müşteri geldiği zaman da teslim ettiği esnaf, sahibini aratmadan satışı yapar ve hatırladığım kadarı ile ya bir kağıda sattığı ürünün ne kadar olduğunu yazıp işyerinin kasasına parayı koyar ya da yanına alıp sahibi gelince teslim ederdi. Hangi partiden, hangi düşünceden, hangi fikirden olduğuna bakılmazdı. Bu esnaf dayanışması sadece bununla da kalmaz, öğle yemeği yiyecekleri zaman birbirilerine ikram da bulunur, sofralarını paylaşırlardı. Velhasıl yazmakla, anlatmakla bitiremeyeceğimiz bir çok güzel hasletleri vardı, Anadolu esnafının.
Komşuluk ilişkilerini, bir siyasi gelenek için karpuz keser gibi ikiye ayıran AKP iktidarında gelinen durumu, Hizmet Hareketi mensuplarına yapılan tiksindirici şu hadise de göz önüne sermesi açısından ibretlik. Eşi KHK ile veya F….cü yaftası ile tutuklanan hanımefendi, kirasını ödeyemediği için insanımızdan kendisine sahip çıkmasını beklerken ev sahibinin namusuna göz dikmesi ile karşılaşıyor. Fırsat düşkünü insanları ile ülke artık tefessüh etmiş bir toplumun resmini gösteriyor.
Yandaş medyanın yazarlarından biri de binlerce vakalardan sadece bir iki tanesini köşemize taşıdığımız bu esef verici hadiseler Türkiye’de olmuyormuş gibi ve bunları yazmaya cesaret edemedikleri için başka halkların ve ülkelerinin insanlarına yapılan zulümleri konu ediyor. Yazıda Türgev ve Diyanet Gençlik’in, Doğu Türkistan’dan kaçıp Türkiye’ye sığınan mağdurlara Türk milletinin geleneksel konukseverliğini sunuyor’ diye methiyeler sunuluyor.
Bir önceki yazımızda da vurgulamıştık, Dünyanın neresinde olursa olsun ve kimden gelirse gelsin, insanlara yapılan zulüm kabul edilemez. Hamile kadınları, anne sütüne muhtaç yavruları, yeni doğum yapmış loğusa anneleri, kanser hastası olan suçsuz yere cezaevine konulan mağdurların tedavisine izin vermeyen, aileleri en kederli gününde mezarlıkta bile gözaltına alan siyasi iktidarın ve zihniyetin kendi insanına reva gördüğü bunca zulmün Çin’in, Doğu Türkistan halkına yaptığından ne farkı var. Türk milletinin geleneksel konukseverliğine kara bir leke süren bu zihniyete olsa olsa kendi insanına zulümperverlik denir! z.polat
@yepyeni.zamanaustralia.com.au
@yepyeni.zamanaustralia.com.au