Kim yapıyor bu tutuklamaları? Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Betül Tanbay’ın aralarında bulunduğu 13 kişinin Osman Kavala ile ilişkilendirilerek gözaltına alınmasından bahsediyorum.
Büyük bir cesaret(!) örneği göstererek gözaltıları eleştirebilen gazeteciler ihtilafa düştü. Bir rivayete göre, bu dosyayı ‘Fetö’den ihraç edilen savcılar açmıştı. Şimdi tamamı tutuklu ya da yurt dışında saklanıyor. Zaten meslekleri ellerinden alınmış ama onlar yine de bir yolunu bularak görevdekilerin bedenine girip gözaltı kararlarını veriyor. Bu doğaüstü güçleri fark edilmesin diye yaklaşık 150 bin kendi halinde insanı sudan bahanelerle gözaltına aldırıp 90 binini tutuklamayı göze aldılar! Aynı kişiler, Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerini bir yıldan fazla cezaevinde tuttu, yetmedi gazeteyi ellerinden alıp onları işsiz bıraktı. Sırf saklanabilmek adına, demokrat ve cemaat davalarına nispeten objektif yaklaşabilen kadroyu tasfiye edip kan davalılarına gazeteyi teslim etmekten bile çekinmediler. Dava boyunca ‘bu dosyanın arkasında Fetö var’ tezini işleyenler, mahkemede aleyhe tanıklık yapan kişinin yeni yönetimin parçası olmasını izah edemiyor ama olsun; küçük bir gerçeğin muhteşem komployu çöpe atmasına izin verilmemeli.
Cesur gazetecilerin ikinci teorisi de buna yakın. Onlara göre “‘Görünmez el’ yine devrede. Türkiye Kaşıkçı cinayetinden sonra geniş bir manevra alanı yakaladı. Avrupa ve ABD ile yakınlaşma yaşanıyor, içeride normalleşme arzusu telaffuz ediliyor. Tam o anda görünmez el devreye giriyor. Normal mi?”
Hiç normal olur mu? O gizli elin icraatları bununla da sınırlı değil. Mesela ekonominin bu kadar kötü gibi algılanması o görünmez eli marifeti. Ekonomide dev adımlar atılırken sırf algı operasyonlarıyla aksiymiş gibi gösteriyorlar. Damat-bakan Beraat Albayrak’ın deşifre ettiği üzere hem de dış mihrak bunlar! Ya akıllım inanmıyorsan yandaş medyaya bir göz at, anında aydınlan. Sonra bu gizli el, sırf Büyük Başkan Erdoğan’ı halkın gözünden düşürmek için çaktırmadan her şeye zam yapıyor, millete metreyle ölçülebilen faturalar gönderiyor. Az daha unutuyordum, insanlar kuraklık var sansın ve AKP’ye öfkelensin diye muslukları açık bırakıyorlar. Allah seni inandırsın tek AKP kötü görünsün, milyarlık su faturasına bile razılar. Dur bi dakka; tabii ya su faturaları himmet paralarıyla ödeniyor olabilir. Yenişafak bunu neden düşünemedi! Ben yazıp yardımcı olayım.
Özgüüür ve de demokrat bir ülke olduğumuz için herkes rahatlıkla görüşlerini ifade edip, yanlış gördüğü şeyleri eleştirebiliyor. Örnek, Tarhanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınışına tepkiler. Hâlâ aksini düşünüyorsanız, sağlıkta şiddet konulu televizyon mülakatında ‘bazı başhekimler tam sopalık’ şeklinde konuşan AKP’li Sağlık Komisyonu başkanına kadar yolunuz var. Hakkınızdan o gelsin; pardon ‘konuyu size o izah etsin’ demek istemiştim.
‘Ben yapmadım, miki yaptı’ altını ıslatan çocuğun muhteşem buluşuydu. Aynı zamanda toplumsal karşılığı yüksek bir cümleydi, yıllar geçti hâlâ unutulmuyor. Suçunu kabul etme erdeminden yoksunluk ve kabahatliyi ifşa cesaretinden mahrumiyetin doğal sonucu olarak günah keçileri devreye giriyor. Bedel ödemeden eleştirme ve duruş gösterme kurnazlığı da diyebiliriz. Diktatörler ve ‘hık’ deyicileri böyle gizli düşmanlara ihtiyaç duyar. Hem kitleleri korkutup yanına çekmeye, hem de günah keçisi olarak kullanmaya müsait olduğundan kurnazca bir buluş.
Elle attığı golle Arjantin’e dünya kupasını kazanma yolunu açan Maradona maçtan sonra ‘Tanrı’nın eliydi’ demişti. Yıllar sonra ise ‘ne Tanrısı düpedüz Diago’nun eliydi’ diye düzeltmişti. Bizimkiler de birgün görünmez eli gördüklerini itiraf edecekler lakin atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak.