Erdoğan bugün büyükşehir belediye başkanlarını topluyor. Son yerel seçimde 30 büyükşehirden 11’ini CHP, 15’ini AK Parti, 3’ünü HDP, 1’ini ise MHP almıştı.
Ne kadar rastlantı ki, HDP’nin kazandığı 3 büyükşehir olan Mardin, Van ve Diyarbakır’a kayyım atandı. Bugünkü toplantıda bu vali kırması kayyımlar da olacak. Elbette toplantının ağır topları ilk defa üçü birden AKP’li olmayan Ankara, İzmir ve İstanbul başkanları. Gözlerde İmamoğlu Erdoğan enstantanelerinde olacak. Elbette bütün başkanları saygılı, efendi ve şirin rollerinde göreceğiz.
Masadaki tek muhalefet partisi olan CHP için şöyle bir durum oluşuyor. Kayyım atamalarına karşı çıkan, bunu eleştiren parti şimdi bu atanmışlarla kendi seçilmiş belediye başkanlarını aynı masaya oturtarak bir nevi bu atamaları hem meşrulaştırmış olacak hem de söylediklerini yalamış yutmuş.
Erdoğan siyasi bir beklenti ile bu buluşmayı gerçekleştiriyor. Yoksa daha önce başka partilerden büyükşehir başkanlarını falan toplamışlığı yok. Eğer CHP ‘yok biz onlar varken gelmeyiz” deseydi hem terörün destekçisi olacaktı hem de devletin başının davetine icabet etmeyen pek de teamüllere uymayan bir kaba pozisyon alacaktı. Ayrıca toplantıya katılmayan başkanlar hakkında soruşturma açılacak ve belki de yeni gelişmelerin başlangıç noktası yapılacaktı. Elbette CHP bu riski göze alamadı. Belki toplantıda günü kurtaracak bir kaç beyanat verdirirler. Belki de İmamoğlu kendisi rahatsızlığını dile getirir. Çünkü artık İmamoğlu için İstanbul belediye başkanlığı bir durak, kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem. İmajını bozacak bir şey yaşanmadığı sürece önü açık. Şahsi görüşüm, kendisine siyasi yasak getirmeyen bir azli istemiyor denemez.
CHP’nin toplantıya katılmayı kabul ederek Erdoğan’ın oyununa gelmedi diye düşünülebilir. Ancak Erdoğan’ın diğer güttüğü amaca hizmet ediyor o da şu, birincisi kayyımları meşrulaştırıyor, Erdoğan’ın tartışmaya açtıkları partili cumhurbaşkanı statüsünü bir kez daha tasdik ediyor ve Erdoğan’ın yine görüntü vermek ve tansiyonu düşürmek için yaptığı hamleye destek veriyor. Sen bizim devletimizin başısın sana kızsak ya da sen bize sövsen de çağırdığında koşar geliriz diyor. On bin beş yüz yıllık devlet geleceği bunu gerektirir çünkü!
Erdoğan’ın meydanlarda sövdüğü İmamoğlu ve Yavaş’ı davet ediyor olmasını çok da bir şey olarak görmemek lazım. Erdoğan’ın için bunlar basit şeyler. Söver, davet eder, arkasından yine söver, ertesi gün yine davet eder. Kadı ki bu iki başkanın temsil ettiği iller öyle sepet yapılıp toplu görüşülecek şehirler değil. Ayrıca zaten ilk adım bu başkanlardan gelmiş, Mansur Yavaş seçilir seçilmez Erdoğan’ı geceyarısı havaalanına karşılamaya gitmiş, İmamoğlu da ikinci kez seçildikten sonra gecesinde randevu istemişti.
Peki ne yapsaydı CHP? Onu yapsa şu oluyor, bunu yapsa bu oluyor. İşte bu da yine CHP’nin basiretsizliği. İş buraya gelene o kadar o kadar çok eşik geçildi ki oralarda dik duramayan CHP’nin şimdi çok da alternatifi yok. Kılıçdaroğlu kritik dönemlerde hep devletçi tavrını sürdürüyor. Sonradan tevil etmeye çalışsa da yok ben İstanbul’u kastettim diyerek kayyım atamalarından sonra çok da gürültü koparmamalı anlamına gelen sokağa çıkmayı doğru bulmuyorum açıklaması da bu minvalde okunmalı. Giderek unutuldu ama Demirtaş içerideyse Kılıçdaroğlu yüzünden.
İstanbul’u kazanmak söz konusu olunca ‘Canım Kürt vatandaşlarım’ ama Kürt vatandaşların çoğunluklu olduğu illerde gasp olunca sadece üzüntü belirtme. İstanbul’da CHP adayına oy veren Kürt ile Diyarbakır’daki Kürt’ü eşit görmesini zaten Kürtler bile beklemiyordur.
CHP, AKP’nin düşüşte olduğunu ve artık doğal ömrünü tamamlama dönemine girdiğini ve içinden çıkıp kurulacak partilerle birlikte iyice güç kaybedip iktidardan düşeceğini tahmin ediyor. O yüzden erken bir seçime de karşı. Daha çok yıprandığı, ekonominin daha da bozulduğu ve daha çok hata yapacağı günlerin yaşanmasını istiyor. Şimdilik pek de inandırıcı olmayan CHP’nin birinci parti çıktığı anketlerle gaza gelmek de istemiyor.
Ama bin kez yaşayıp nasıl unutabiliyor hayret ki Erdoğan her zaman bir mağduriyet ve konjonktürü değiştirecek oyun planları kurguluyor. Tekrar eski gücüne kavuşması zor görünse de…Nasıl olsa düşecekler deyip sanki ülkede meclis varmış gibi, mahkeme varmış gibi, özgürlük varmış gibi davranmak arada bir tüh tüh demek de ülke insanın bu kadar boğulduğu bir ortamda aşikar bir suç ortaklığı.