Tarih satranç gibidir.
Yakından bakarsanız yanılma payınız yüksek olur.
Tüm hamleleri görme şansınız azalır ve muhtemelen kaybedersiniz. Masaya tamamen hakim bir uzaklık ve zaviyeden bakmanız gerekir. Yanlış mesafe ve perspektif sizi yanıltacak ve hazin sona götürecektir.
Tarihi olayları değerlendirirken de belli bir zaman dilimini geride bırakmak gerektiğine inanırım.
Hele hele devam eden bir sürecin ortasında durup sürece dair kanaat geliştirmek, bu kanaat üzerine hüküm vermek çok büyük ihtimalle hüsranla neticelenecek sonuca götürür bizi.
15 Temmuz böylesi bir olaydır.
Önüyle, arkasıyla hala devam eden bir süreçten geçiyoruz.
Dolayısıyla, süreç içerisinde yapılan, yapılmaya çabalanan tüm çalışmaları saygıdeğer bulmakla birlikte yetersiz ve hatta yanıltıcı gördüğümü vurgulamak isterim.
Usta belgeselci Can Dündar’ın Köprü isimli belgeseli bahsini ettiğim tezime şahane bir örnektir.
Öncelikle tebrik etmek gerekir tecrübeli gazeteciyi.
Eli yüzü düzgün bir çalışma var karşımızda.
Ve Köprü hakkında yapılan “Şu neden yok, bu neden yok” türündeki eleştirilere asla katılmadığımı da kayda geçirmek isterim.
Bir eser, içerdikleriyle eleştirilir ve analiz edilir, içermedikleriyle değil.
“Şöyle bir şey niye yok?” diye kimse yapımcıyı suçlayamaz, saçmalık olur bu.
Can Dündar şöyle bir iddia ile ortaya çıkmıyor zira: Bir belgesel yaptım; 15 Temmuz’u tüm yönleriyle ele alıp açığa kavuşturdum!
Aksine şunu söylüyor; bir köprüde yaşanan 10 saati, o an köprüde bulunan iki karşı cepheden insanın açısıyla ele aldım.
Ve anlaşılıyor ki, çıkış noktası gayet insani ve objektif olmaya çalışılan saygıdeğer bir çabadır Dündar’ınki.
Bu haklılık Köprü belgeselini kusursuz ya da eleştirilmeyecek konuma getirmez şüphesiz.
Tuhaflık belgesel yayınlanmadan başlıyor zira.
Ben bugüne kadar hiçbir belgeselcinin belgeseliyle ilgili 7 dakikalık tanıtım çektiğine şahit olmadım. Dündar bir video çekerek belgeselde ne yapmaya çalıştığını izah etme çabasına girmiş nedense.
Tuhaf yani.
Köprü, en genel nitelendirmeyle bir tez belgeseli olmuş. Ki Dündar gerek belgeselin girişinde, gerekse açıklamasını yaptığı videosunda bu tezi çekinmeden dilendiriyor da.
Doğrusu bu tez, yüzde 80 gibi büyük oranda Saray’ın tezi. Yani Can Dündar kendisini de hain, firari, ajan olarak suçlayan rejimin dili ve bakış açısıyla hazırlamış belgeseli ki, bu durum biraz önceki tuhaflığa enteresanlık da katıyor.
Köprü için şunu demek mümkün: Yüzde seksen Saray’ın tezlerinin dillendirildiği, geri kalan kısmına ise insan öyküsünün eklemlendiği bir tez belgeseli.
Ve şahsi bir tespit: Kanaatimce yılların deneyimli gazeteci ve belgeselcisi Can Dündar’ın bugüne kadar yaptığı en yüreksiz çalışma olmuştur Köprü.
Erdoğancı Eyüp ile Asker ablası Fadime’nin şahıslarında insanı odaklarken arka plandaki başka bir fikri ve tezi belgesel boyunca hissetmemek mümkün değil.
Komplo teorisyeni değilim ama birileri çıkıp “Bu belgesel ilerdeki Almanya-Türkiye ilişkilerini normalleştirmek için atılmış bir adımdır” dese inanırım yani.
15 Temmuz’a, “Erdoğan ve Gülen arasındaki güç savaşının ülkeyi ne hale getirdiğini anlattık!” peşin kabulüyle bakmak sadece tarihi alelacele yorumlamak değil, aynı zamanda hakikati başka amaçlar uğruna bükülmemektir sevgili okur.
Hiçbir şey denemese bile 15 Temmuz için “Allah’ın lütfu” diyen Erdoğan’ın ajandasındaki ülkeyi inşa etme konsolidasyonu demek mümkündür.
Herkesin kendi tezini savunduğu ve devam eden bir sürecin tam ortasında bu tür bir çalışma yapmak emeğe saygıyı hak ediyor. Ancak bu hakkı teslimiyet eleştiri ve kritik hakkından beri değil. Dolayısıyla özellikle sol çevrelerin “Gülenciler belgeseli topa tuttu” feryatları da mantıksız ve saçmadır.
Tiyatro, kurgulanmış ya da kontrollü darbe… Bunların hangisi olduğunu belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz, ancak muktedirlerin bize sunduğu hikayelerin de gerçekliğini sorgulamak her zaman olacaktır.
Bir araştırmacı ve vicdanlı belgeselcinin işi ise baştan kabul edilmiş bir tez üzerinde yol almaktan ziyade, hiç olmazsa iddiasında bulunduğu insan odaklı bir hikayeyi sunmak olmalıydı diye düşünüyorum.
Bunun ne zaman yapılabileceğini aşağı yukarı tahmin edebiliyorum ama kimin yapacağını henüz bilemiyorum.
Benden umut beklemeyin, içli köfte doldurmakla meşgulüm.
Böyleyken böyle işte…