68 kuşağının önemli isimlerinden Deniz Gezmiş’in yeni fotoğrafları ortaya çıktı.
1971 yılında yakalandıktan sonra çekilmiş resimler.
Akrabası Enver Gezmiş, aslında siyah beyaz olan 4 kare fotoğrafı renklendirerek sosyal medya hesabından paylaşmış.
Fotoğraflar çok sayıda beğeni aldı.
12 Mart muhtırasından dört gün sonra, 16 Mart’ta Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı, Gezmiş.
Kayseri’de daha sonra sorgu için Ankara’ya götürülmüştü.
Çatık kaşlı hâkim bundan tam 49 yıl öncesi Türkiye’sinde Deniz Gezmiş’e “Neden gülüyorsun” der.
Gezmiş’in cevabı kısadır: “Duvarda hala adalet yazıyor da ona gülüyorum…”
Ya Şimdi.
Şimdilerde neler olup bitiyor?
Sadece 49 yıl önce değil, bir 49 yıl daha geçmiş aradan ve bugünün Türkiye’sinde de yine sadece duvarlarda adalet var.
Adalet arayanlar, bu aldatmacayı tebessümle tarihe not düşmeye devam ediyorlar.
Koca koca saraylar var, içinde adaletin zerresi yok…
Adalet dağıtması gerekenlerin gözü hukukta değil, başkaca yerlerde. Yargıçlar, korku duvarlarına hapsedilmiş, onlar da tutsak.
6 Mayıs 1972’de idam edildiler; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan…
Bu üç genç adam 23-25 yaş aralığındaydılar.
Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde gece 1-3 sularıydı ve dar ağacına yollandılar…
Yarım asır geçti aradan, havanda çokça su dövüldü, bu ölümlerinin ardından pek çok şey yazıldı ve çizildi.
Kitaplar kaleme alındı, anılar satırlara döküldü.
Analizler yapıldı, nedeni niçinine dair diller döküldü.
Ozanlar türkülerini çığırdı, şairler dizeler döktürdü.
Türlü ses ve sazla, yaşanan bu dram dile getirildi.
Aradan yarım asır geçti, dünya değişti, başkaca milletler, evlatlarına, gençlerine değer biçmeye başladı.
Çocukların, gençlerin hayatı daha bi kıymete bindi. Daha değerli oldu canlar.
Eller mersine yol buldu, biz tersine tersine gidiyoruz ne acı ki.
Dönüp dönüp aynı şeyleri okuyor, aynı kâbusları tekrar yaşıyoruz.
Şu Anadolu yarımadasında; hak, hukuk, siyaset ve ahlak adına insan hayatı hoyratça, bozuk para gibi harcanıyor.
Dişli hiç durmadı, zalimce bir değirmen öğütmeye devam ediyor taze ömürleri.
Gencecik fidanları…
ANADOLU TOPRAKLARINDA AĞIT BİTMEDİ HİÇ!
Analar, babalar, bacılar, kardeşler ağıtlar yakmaya devam ediyorlar.
Matemhane, her yanı ülkenin, feryatlar, dramlar, trajediler…
Devletler esasında sınırlarında yaşayanların mutluluğunu temin eden organizasyonlardır.
Yöneticiler, o topraklarda yaşayanların oyuyla geçici olarak seçilmiş, bahsi geçen mutluluğu dağıtanlardır.
Yeri ve vakti geldiğinde yerlerini başkalarına bırakır gider, hırssız siyasetçiler…
Heyhat ki, bizde hep baba oldu devlet, merhameti semtine sokmayan, çatık kaşlı, dayakçı bir baba…
Koltuğa oturan siyasetçi ise, bırakıp gitmeyi aklına getirmedi.
Babasının mülkü bildi yer yanı…
Ötesinde, acımasız, elinden sopayı bırakmayan babaydı bizimki.
Buydu, böyleydi devlet bizde. Aydınını hapseden, gençlerini ezen, vatandaşını kaçıran, kadın ve erkek demeden türlü işkencelere maruz bırakan bir anlayış.
Türkiye’nin en zeki öğrencileri ‘adalet’ dedikleri için, rejimin polislerinin hışmına uğruyorlar.
Taciz ve tecavüzler yapılıyor, ama duyan yok.
Duyma bir yana ‘yok mu daha fazlası’ deniyor
‘Adil ve demokratik bir seçimle gelsin Boğaziçi Üniversitesi rektörü’ dedikleri için Çağlayan adliyesinin önünde derdest ediliyorlar.
Genç beyinler, zeki gençler, yarım asır önceki gençler gibi zindanda çürütülüyor…
Harbiyeli gençlerin, Silivri soğuklarında ömürleri çürütülüyor.
Uygurlar, Ankara’nın göbeğinde Çin’in vahşetini haykırdıkları için abluka altına alınıyor, elleri kelepçeleniyor.
Güpegündüz ülkenin başkentinde adamlar kaçırılıyor.
29 Aralık’tan bu yana, devletin kaçırdığı Hüseyin Galip Küçük Özyiğit’in kızı Nursena, yargıçlara sesini duyuramıyor.
Hasılı 49 yıl önce de baskı, zulüm, insanın onur ve haysiyetine yakışmayan işkenceler yapılıyordu, bugün benzer hukuksuzluklarla, cezaevlerine atılanlar, kadın, kız, gelin, genç, yaşlı demeden devletin zindanlarında akla hayale gelmedik muamelelerle inim inim inliyorlar.
68 kuşağının önemli isimlerinden Deniz Gezmiş’in yeni fotoğrafları ortaya çıktı.
YARIM ASIR ÖNCE “BABA” DİYE BAŞLAYAN MEKTUP!
49 yıl önce, “Baba” diye başlayan ve “ Bu mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum” diye devam ederek, “İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. ” diye ailesine, hücreden dram dolu mektuplar yazan Deniz Gezmiş’in yerine yüzbinlerce genç, anne, delikanlı, yaşlı insan, adeta vasiyetini yazarcasına dramını gözyaşı içerisinde kaleme alıyor.
Sadece Gezmiş’lerin yattığı Ulucanlar değil, Silivriler, Şakranlar, Metrisler ve Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerini dolduran on binlerce insan, bu ceberut devlet anlayışının dişlilerine takılmış vaziyette.
Yazarlar, alimler, akademisyen ve eli öpülesi öğretmenler, dram dolu ‘mağdur mektupları’ kaleme alıyorlar bugünlerde…
Bugün, ceberrut devlet anlayışı pekişmiş, gaddar baba işi ilerlere taşımış görünüyor.
Bugün yeni zirveler deneyen bu güç; zalimlikleri ve acımazlıklarıyla, yeni doğan Ayşelerden, 80 yaşındaki dedelere kadar her yaş gurubuna adeta, ’soykırım’ uygularcasına muamelede bulunuluyor.
Değişen bir şey yok.
Baksanıza, ülkede Adalet sözünü hatırlatan, ne bir yargıç var, ne de yürekli Akil bir insan kalmadı.
Amerikalı senatörler, Erdoğan rejimine adaleti hatırlatıyor.
Bu utanç yetmez mi?
Senato’daki 100 senatörden 54’ü imzaladı mektubu.
Ülkenin, bağımsız hâkimlerden kurtarıldığını, yerine partizan yargıçları atadığını belirtiyor Amerikalı senatörler.
“Özgür olmayan ülke” klasmanındaki diktatör rejiminin sona erdirilmesini istiyorlar.
Türkiye’nin, Çin’den sonra en çok gazeteci hapseden ülke olduğuna dikkat çekiyorlar.
Biden’a ‘Başkanlık adaylığı sırasında demokrasiyi teşvik etme’ ve ‘Dünya çapında yükselen otoriterlik dalgasıyla mücadele etme’ sözü verdiğini hatırlatıyorlar.
Bu ‘rahatsız edici sicilin’ düzeltmesi için baskı yapılmasını talep ediyorlar.
Daha senatörlerin mektubunun mürekkebi kurumadan, bir kez daha adaleti hatırlatıyor Amerikalılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı bu defa diploması sopasıyla…
Türkiye’ye; “ AİHM kararlarına uymaya, iç hukuk ve uluslararası yükümlülüklerine uygun olarak davaya adil, şeffaf ve hızlı bir çözüm sağlamaya çağırıyoruz.” diyorlar..
49 yıl önce Deniz Gezmiş, duvardaki “adalet” sözüne gülmüştü.
Bugün tüm dünya cafcaflı adalet saraylarını süsleyen söylem ve eylemlere hem gülüyor, hem de diploması dersi veriyor.
Bu utanç yetmiyor mu?
Adaletiniz batsın…
Tozlu arşivlerde solmuş resimler de, günümüzün paslı vicdanlılarına engel olamıyor.
Bugünün faşizmi de yarın böyle, lanetle anılacak.
Bizim lanetledğimiz gibi…
Yarım asır sonra yine aynı noktada, güzel ülkemiz!
Bir de aya gidecek ülke öyle mi?
Dünya Ay’a biz yaya…
e.cansever@zamanaaustralia.com.au