İlahiyatçı Yazar Dr. Ergün Çapan ‘Diyanet’in Fethullah Gülen raporu ‘ ve yapılan ‘Cımbızlama Mühendisliği’ ile ilgili bir makale kaleme aldı.
Türkiye, Osmanlı’nın yıkılışının ardından 1923’te bir laik devlet olarak kuruldu. Yeni rejim, otoriter ve baskıcı bir sosyal ve siyasi reform tarzını benimseyerek hilafetin sona erdirilmesi, kılık-kıyafet kanunu ve alfabenin değiştirilmesi gibi birçok icraatı tatbik etti. İslam’ın millet üzerindeki tesirini azaltmak maksadıyla dini kamu alanında yasakladı. Devletin bu istikamette attığı en önemli adımlardan bir tanesi 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmak oldu. Diyanet’in kurulmasındaki hedef ülkedeki bütün dini faaliyetleri tek bir merkezden kontrol etmekti. Kurulduğu günden bu yana misyonunu tam anlamıyla icra etmiş olan Diyanet, muhalifleri susturabilmek için dini söyleme müracaat eden Erdoğan’ın idaresi altında hem mali hem de siyasi olarak çok daha güçlü bir kurum haline getirildi. Diyanet, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve kitaplarından cımbızladığı alıntılarla Hocaefendi’yi ve harekete gönül verenleri tekfir eden raporlar ve hutbeler hazırlayarak, Erdoğan’ın son yıllarda Hizmet hareketine uyguladığı zulmün en ön cephesinde yer almıştır.
Bu raporların birçoğu Diyanet’in eski başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in idaresi altında hazırlanmıştır. Görmez, Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün sosyal medyada yer alan Kur’an’la ilgili söyleşisi konusunda kendisi ile yapılan “Özel Ropörtaj”da bir Müslümanın sözlerinden dolayı tekfîr (dinden çıktığına hükmedilmesi) ve tadlîl (dalâlet ve sapıklıkla suçlanması) edilmesiyle ile ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Sayın Görmez; insanların söz ve yaklaşımlarının bütünlüğünden koparılarak “cımbızlama mühendisliği” yapılmasının sorgulanması gerektiğini, bu tür bir hareket tarzını doğru bulmadığını, ilgili şahsın Kur’an’ın Allah kelam’ı olmadığı yönündeki iddialarının doğru olmadığını söylemenin yanında, o kişinin Ehl-i Sünnet’in “ehl-i kıble” yaklaşımıyla değerlendirilerek tekfir ve linç edilmemesi gerektiği üzerinde çok ciddi bir şekilde vurgu yaptı.
CIMBZLAMA MÜHENDİSLİĞİ’NİN SORGULANMASI:
Görmez’in, Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili hazırladıkları raporda ne ölçüde riayet ettiğini bir örnek üzerinde değerlendirmeye çalışacağız.
Görmez’in bir kimsenin ifadelerinden cımbızlanarak onun hakkında hüküm verilmesi ile ilgili ifadelerini aynen aktarmada fayda vardır. Görmez; “Gündeme getiriliş tarzını sorgulamamız lazım. Bir sene önceki konuşmanın içinden cımbızlanarak, belli bir kısmının sadece bir buçuk sene sonra toplumun gündemine sokulması, yani konuşmanın bütünlüğünden koparılarak takdim edilmesi ve bu şekilde bütün Müslümanların dini hassasiyeti ile ilgili “gündem mühendisliği”, bir “cımbızlama mühendisliği”nin sorgulanması lazım.
“Çünkü bu sadece Mustafa Bey meselesi değil bizim son bir yıl içerisinde herkesin başına gelen bir hadisedir. Bu tür toplumun önünde dini konuşmalar yapan her insanın yaptığı konuşmalardan cımbızlanarak seçildi. Az önce ifade ettiğim gibi o fay hatlarını artırmak bu ülkedeki birliği, beraberliği, bizi birbirimize bağlayan o kardeşlik bağlarını zedelemek. Başka ben bir izahını bulamıyorum. Yani niçin orası seçildi?”
Görmez, konuya bir daha vurgu yaparak, “Tekrar ediyorum öncelikle o seçilen kısım -bir ona katılmadım yani cımbızlanarak topluma takdim edilmesi doğru değil. Bir de arkasından başlayan linç doğru değil.“
GÜLEN’İN 80 KİTABI, 40 BİN DAKİKA, 670 SAAT DİNLEYEREK HAZIRLANMIŞ!
Görmez, söz konusu rapor ile ilgili kaleme aldığı “Sunuş” yazısında bu çalışmanın Gülen’in Türkçe olarak basılan 80 kitabının incelenerek, 40 bin dakikayı bulan (yaklaşık 670 saat) sesli ve görüntülü konuşmasının dinlenerek hazırlandığına dikkatleri çektikten sonra bu konuda şu hükmü vermektedir:
“Din İşleri Yüksek Kurulunca gerçekleştirilen bu incelemeler sonucunda elde edilen bulgular, İslam’ın temel bilgi kaynakları ışığında değerlendirilmiştir.
Şimdi raporu inceleyerek değerlendirelim: Gülen’in 26.11.1989 tarihli Hisar Camii’nde yaptığı vaazından şu ifadeler alıntılanıyor: “Mümin mabede adımını attığı andan itibaren orada gerçekten kime ta’zim yapılacak, onun mehabet ve mehafeti altına girer. O meclis öyle bir meclistir ki o meclisin kürsüsünde artık bakan, gören, duyan, her şeyimize nigehbân olan (görüp-gözeten her halinden haberdar olan) Allah vardır. Ve eğer saflarınızın arasında dolaşan birisi varsa, yukarılardan ona müsaade edilmişse o da kendisi ile alakalı her toplantıda bulunup toplantıyı şereflendirmek için bulunan, gönüllerinizin sultanı, insanlığın efendisi Hz. Muhammed Mustafa vardır. Ve sizi böyle bir mülahaza altında, camide hatırlatacağım, çağıracağım, davet edeceğim gibi ukalaca şeylerden kaçınarak, sizi, böyle bir tablo karşısında camide bulunduğunuz şeyleri takdire davet ediyorum. Kalpleriniz, benim anlayış ve idrakimin çok üstünde bunu takdir ediyordur zannediyorum. Onun için hoca da girse, devlet başkanı da girse, başbakan da girse; burada bizim kalplerimize saniyede, yetmiş defa nazar eden Allah var celle celalühü! Ve burada O’nun gözünün içine bakan, O’nun cemâl-i bâkemâlini müşahade eden Hz. Muhammed Mustafa vardır. Çünkü cemaat, onun cemaatidir, çünkü sultan odur, çünkü sikkeyi basan odur; tuğrayı kesen odur.”[6]
Gülen’in vaazından yapılan yukarıdaki alıntı kaynak gösterilerek şu iddialar ileri sürülmüş:
“Gülen’in konuştuğu kürsüde Allah’ın bulunduğu iddiası Yüce Allah’a mekân isnat etmek anlamına gelir. Yüce Allah “mekândan münezzeh” olduğu için O’na mekân isnat eden söylemler kullanmak İslam inancına kesinlikle aykırıdır.” “İnanç bakımından risk taşıyan, kişinin imanını tehlikeye sokan bu ifadeleri pervasızca, kitleleri etkilemek için kullanmış; onun tarafından Allah, –hâşâ– cami kürsüsüne yerleştirilmiştir.”
“Allah’a göz isnad edilmesi ve Hz. Peygamber’in onun gözünün içine baktığının ileri sürülmesi Yüce Allah’ı cisim olarak düşünen veya O’na cismanî özellikler nispet eden tam bir ‘Mücessime’ ve Allah’ı yaratıklara benzeten ‘Müşebbihe’ tavrıdır.” Devamında da Fethullah Gülen’nin sapkın dinî anlayışlara sahip bu grupların (fırak-ı dâllenin) söylemlerini özensizce,cemaate nüfuz etmek için kullandığı, bu konuda bilgisinin ya da dinî duyarlılığının eksik olduğu; iman esasları dâhil kutsal değerleri istismar ettiği iddia edilmektedir.[7]
Şimdi yapılan alıntı ve alıntıyla ilgili raporu hazırlayanların icra ettikleri cımbızlama mühendisliğini hep birlikte değerlendirmeye çalışalım:
Görmez, “Bir düşünce ve ifadenin bütünlüğünden koparılarak istenilen kısmın seçilip alınarak üzerine hüküm bina edilmesi”ni doğru bulmadığına göre, yukardaki alıntıda yer alan ifadelerin de konu bütünlüğü içinde değerlendirilmiş olması gerekirdi. Konu bütünlüğünün daha iyi görülmesi için alıntılanan kısmın öncesine de bir göz atalım. Alıntı yapılan bu kısmın öncesinde Gülen, “Bu camiler yeryüzünde ilki ile beraber Allah namına bina edilmişlerdir. Buralar bina edilmişlerdir ki buralarda Allah tazim edilsin.” (7:20-8:12) diyerek pek çok vâiz ve hatibin yaptığı gibi camiye gelen insanların Allah’ın huzurunda bulunma şuuruyla hareket etmeleri gerektiğinin önemine vurgu yapıyor. Onlara Allah tarafından görüldüklerini, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmelerini ve bu şuur içinde mabedde bulunmalarını metaforik bir üslupla anlatıyor. Allah’a kulluğun ihsan şuuru ile yapılması meşhur “Cibril Hadisi”nde ifade edildiği üzere İslam Dini’nin gösterdiği ana bir hedeftir. Bu hadiste din; iman, İslam ve ihsan üzerine temellendirilmektedir. “İhsan”ın ne manaya geldiği de Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından, “Görüyormuşçasına Allah’a ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görüyordur.” şeklinde tarif edilmiştir.[8] Dinimizin gösterdiği bu hedefin dinî kriterlere uygun olmak kaydıyla, dili en etkili şekilde kullanarak cemaate anlatmak vaaz ve irşadın önemli bir esasıdır. En etkin anlatma yollarından biri de mecaz ve istiarelerle yapılan anlatımdır. Nitekim hemen her dilde mecazî ifade ve anlatımlar olduğu gibi bir Müslümanın iman, ibadet ve aksiyon dünyasını belirleyen Kur’an ve Sünnet’te de pek çok mecazi ifadeler vardır. Ele alınan konuların daha canlı ve daha etkileyici bir üslupla sunulmasında dile ait olan böyle bir özelliğin Gülen’in bir vâiz ve hâtip olarak değerlendirmesi gayet normaldir.Kur’an ve Sünnet’te pek çok mecazi anlatım vardır.
PROF.DR. ALİ CUMA (MISIR ESKİ MÜFTÜSÜ) GÜLEN’İN DÜŞÜNCE VE AKSİYONU ÜZERİNE PEK ÇOK AKADEMİK ÇALIŞMA YAPILDI
Prof. Dr. Ahmet Ali Rebi’ (Ezher Üniversitesi, Mısır) Gülen’in fikirleri ilk günden itibaren Kitap ve Sünnet üzerine bina edilmiştir. Gülen, Kitap ve Sünnet’i kendisine rehber edinmiş ve hiç bir hal ve durumda da bu çizgi dışına çıkmamış, i’tidalini korumuş ve herhangi bir marjinalliğe kaymamıştır. Biz Hizmet Hareketi’nin “Sapık Fırka” olarak nitelendirilmesini duyunca dedik ki bu söz yalandır. “Ağızlarından çıkan o söz ne dehşetli bir söz! Onların iddia ettikleri, sırf yalandan ibaret!”
Prof.Dr. Abdülmecîd BûŞepke (Şuayb ed-Dükâlî Üniversitesi, Fas) ise “Hizmeti tenkit edenler, kesinlikle üstad Fethullah’ın kitaplarını okumayanlar, onu tanımayanlardır.” diyerek raporu hazırlayanların Gülen’in eserlerini gerçekten okumadıklarını veya okusalar bile hakikatleri görmezlikten geldiklerine işaret etmektedir.
En geniş değerlendirmeyi ise Prof. Dr. Ali Cuma (Mısır Eski Müftüsü) yaparak; Görmez’in rapor ile ilgili: “Diyanet İşleri Başkanı, insanları kandırıp toplamış ve insanlar da kanmışlar sözüne. Onlara diyorum ki: Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitaplarını tekrar okuyun. Nerede sizin o bahsettiğiniz kuru ithamlarınız. Hepsi evhamdan ibaret.”
“Bunların yaptıkları, insanların kafasını karıştırma, aldatma, yalan.”
Ayrıca Gülen’in, düşünce ve aksiyonu üzerine pek çok akademik çalışmanın yapıldığını ve yapılmakta olduğunu da hatırlatmakta fayda vardır.”dedi.
Sonuç olarak; Prof.dr. Rebi’nin Gülen adına tespiti hakkın ortaya konulması adına oldukça önemlidir. Diğer taraftan Diyanet’i temsil edenlerin milletimZize ciddi hizmetler etmiş bir kurumu böyle bir seviyesizliğe düşürmesi de tarihi bir talihsizliktir.Bu çerçevede hem rasyonel hem de vicdanî açıdan Görmez ve temsil ettiği Diyanet câmiasının, tanıyıp bildikleri, inanç, görüş ve hizmetini takdir ettikleri ve İslam Dini’nin ruhuna uygun olmayan hiç bir yaklaşımını bulamadıkları Fethullah Gülen Hocaefendi’yi, cımbızlama mühendisliği ile din dışı bir anlayışla itham etmeye kalkışmalarını hakperestlik ve insaf ile bağdaştırmak mümkün müdür!?
Yazının tamamını Türkçe ve ilgilizce olarak; https://www.drerguncapan.com sitesinden takip edebilirsiniz.