Yavaş aşılama, yeni virüs varyantları, kitlesel toplantılar ve önlemlerdeki dikkatsizlik… Bilim insanlarına göre, Hindistan’da şu anda yaşanan COVID-19 fırtınasının altında yatan sebepler bunlar. Sonuç mu? Neredeyse hiç gelmeyen ambulansları bekleyen insanlar, oksijen kıtlığı yaşayan hastaneler ve ağzına kadar dolan krematoryumlar…
Nispeten kontrollü bir ilk dalganın üstesinden gelen ülkede, salgının ikinci dalgası sebebiyle günlük vaka sayısı rekor üstüne rekor kırıyor. Sadece çarşamba günü, bir milyar 380 milyon nüfuslu ülkede bildirilen yeni vaka sayısı 362 bin 567. Hastalık kaynaklı ölümler de 200 bini aştı. Hindistan’daki Ujala Cygnus hastanelerinin genel direktörü olan Dr. Shuchin Bajaj, yaşananları, “Cehennem gibi. Dokunduğu her şeyi yakıp kül edecek” diye yorumluyor.
Bu eşi benzeri görülmemiş vaka patlamasının altında birkaç faktör sıralanıyor. Dünyanın en büyük aşı üreticilerinden biri olmasına karşın Hindistan, kendi nüfusunu aşılamak için yeterli stoklara sahip değil. Bir yandan daha bulaşıcı olduğu söylenen Brezilya, Güney Afrika ve İngiltere gibi yeni varyantlar yayılmaya devam ederken, ülkede kendine özgü yeni bir virüs varyantı daha tespit edildi. Hükümetse, aşılamayı doğru bir şekilde yapmamak ve yavaş olmakla suçlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Tarık Yaşareviç, “Bu varyantın insan hücrelerine daha kolay girme potansiyeline sahip olduğunu gördük. Açıkçası bu, daha fazla insanın enfekte olması, dolayısıyla hastanelerde daha fazla yoğunluğa sebep olacak” diyor.
Kontrol kaybedildi
Sebepler arasında, ülkedeki vaka sayılarının düşük seyretmesi sebebiyle insanların rehavete kapılması da sayılıyor. Güney Asya Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Başkanı Udaya Regmi, “Hindistan’da gördüklerimiz açıkça pek çok insanın tedbirleri bırakmasının bir sonucudur” yorumunu yaptı. Regmi, “Bir noktada, ilk dalga neredeyse kontrol altındaydı ancak insanlar maske takmak gibi temel hayat kurtarıcı önlemleri yavaş yavaş bıraktılar” diye ekliyor.
Virolog Vineeta Bal’a göre ise, kayıtsızlık yalnızca önlemleri bırakmaktan kaynaklanmıyor. Vaka sayılarındaki artışta, salgının ciddiyetini küçümseyen ve kitlesel toplantılar yapma çağrısı yapan siyasi ve dini liderler de rol oynadı. Öyle ki, vaka sayılarındaki artışa rağmen hükümet, yüz binlerce Hindu’nun ülkenin en büyük dini etkinliği olan Kumbh Mela’ya katılmasına izin verdi. Ayrıca, iktidardaki BJP partisi, eyalet seçimleri sırasında siyasi mitingler düzenlemeye devam etti. Batı Bengal eyaletindeki bir mitingde Başbakan Narendra Modi, kalabalığa teşekkür ederek “daha önce bir mitingde bu kadar büyük kalabalık görmediğini” söylemişti. Hindistan Ulusal İmmünoloji Enstitüsü’nde çalışan Bal, “Tüm bunlar, sosyal mesafeyi korumanızın veya maske takmanızın önemli olmadığı konusunda ortak bir mesaj verdi” yorumunu yapıyor.
Krizden çıkış umudu
Pek çok ülke, Hindistan’a krizi atlatması için yardım teklifinde bulundu. Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan, ülkeye yardım sözü verdi. İlk solunum cihazları ve oksijen makinaları salı günü ülkeye teslim edildi. Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden, ülkeye AstraZeneca aşısı gönderme sözü verdi. Biden, ne zaman göndereceğine ilişkin bir tarih vermedi. Hükümet ise aşılama kampanyasının 1 Mayıs’tan itibaren tüm yetişkinleri kapsayacak şekilde düzenleneceğinin sözünü verdi.
Bu arada sahada, sağlık ve insani yardım kuruluşları, halka maske dağıtımı yapmaya ve salgınla ilgili yanlış bilgileri engellemeye çalışıyor. Regmi, “Burada uğraştığımız şeyler, aşı konusunda, maske takmakta tereddütün olması ve sosyal mesafeye uyulmamasıdır“ diyor. Regmi, tüm bu önlemlerle, ülkede mevcut hastaların tedavisinin ne kadar süreceği, vaka sayılarının ne zaman düşüşe geçeceği bilinmediğinin altını çiziyor. Ancak bu süreçte mümkün olduğunca çok insanı aşılamak ve hastalığın yayılmasını önlemeye teşvik alınan önlemler arasında. Regmi’ye göre Hindistan’daki tablonun verdiği mesaj ise şu: Herkes güvende olana kadar kimse güvende olmayacak.© Deutsche Welle Türkçe