17/25 Aralık ile başlayan süreç 15 Temmuz Tiyatrosu’ndan sonra Türkiye’yi çok ciddi bir yıkıma götürdü.
Türkiye muktedirleri suç üzerine suç işlediler ve suçlarını yeni suçlarla örtmeye gayret ediyorlar…
Erdoğan ve ortakları kurdukları diktatörlüğün devamı için herşeyi yaparlar ve yapıyorlar…
Hedef neden Hizmet Hareketi ?
Hizmet’in hedef seçilmesinin temel sebebi kontrol edemedikleri aydın bir nesil yetiştirmesi…
Anadolu’dan kopup gelen öz Anadolu Halkları’nın evlatlarını yok etmek istediler çünkü kendilerince iktidar, güç ve rantları tehdit altındaydı…
Sıfırı tüketen ülke, Türkiye ;
Malum süreç Türkiye’nin bütün göstergelerini altüst etti, ülke her alanda geriye gidiyor.
Adâlet, Demokrasi, Ekonomi, Basın Özgürlüğü, İnsan Hak ve Özgürlükleri göstergelerede sıfırın altına inerken, işkence, kötü muamele, mutsuzluk göstergeleri tavan yapıyor…
Anlayacağınız Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar kötü yönetiliyor.
Güvenlik yok, devletin polis ve bekçileri haydut, Devlet siyah transporterlarla kendi vatandaşlarını kaçırıyor, insanlar kayboluyor….
Aylardır kendisinden haber alınamayan vatandaşlarımız var.
Tehlikedesiniz ;
AKP, Erdoğan ve ortaklarına göre eğer Hizmet Gönüllüsü bir öğretmen, işçi, doktor, mühendis vesaire iseniz teröristsiniz ve imhâ edilmelisiniz…
Hapse atılırsanız ne âlâ, aksi takdirde kaçırılabilir, öldürülebilirsiniz…
Uluslararası insanlık suçu ; Adam kaçırma !
Diktatörlük uluslararası suçlar işliyor, teröre destek, kara para ticareti, uyuşturucu ticareti, silâh ticareti bunlardan birkaçı…
Henüz demokrasi kültürü zayıf olan ülkelerde ise muhaliflerini, insanları kaçırıyorlar.
Malezya, Kosova, Kamboçya, Pakistan gibi gibi ülkelerden onlarca insan kaçırdılar, hem de nerenin vatandaşı olduğunu dahi hiç umursamadan…
Dik duran yerler Moğolistan, Kırgızistan ;
Moğolistan’da yaklaşık yedi yıl kaldım ve Orta Asya’nın en demokratik ülkesi olarak kabul edilebilir…
Haydutlar orada da çok sevdiğim bir mesâi arkadaşımı kaçırma gayretine girdiler fakat Moğollar’ın Devlet ve Halk elele dik durması karşısında çar-naçar, elleri boş olarak, gerisingeriye döndüler.
Şimdi aynı şeyi yine bir eğitimci kaçınarak Kırgızistan’da denemek istediler, istiyorlar…
Kırgızistan Devlet, Halk, veli ve öğrenciler ile ayağa kalktı.
Orhan İnandı ;
Neredeyse 30 yıldır Kırgızistan’da eğitim gönüllüsü olarak çalışan, Kırgız Vatandaşı olan Orhan İnandı Bey’i kaçırma teşebbüsündeler…
O benim arkadaşım, eğitimci, aydın, nazik, nezih çok güzel bir insan.
Mâlumunuz kendisinden haber alınamıyor, âilesi ve arkadaşları endişe içerisinde…
Nasıl ve ne yapıyorlar ;
Yaftaladıkları bu güzel insanlar için devletler arası menfaât ilişkilerini değişik imkanları devreye sokarak, mal-menâl, para kullanarak, olmazsa kredi vaâd ederek harekete geçiriyorlar.
Devlet kademelerini, devlet içinden resmi, gayr-i resmi bir kısım unsurları, anlaşabildikleri devlet görevlilerini hattâ bazı yerlerde mafyatik organları kullanıyorlar…
En güvendiğiniz şahıslar, öğrencileriniz, veliler ve bâzı bürokratlarla anlaşmış olabilirler.
Tehlike Çanları çalıyorsa ne yapmalı ? Kaçırılma öncesi ;
Bulunduğumuz Devlet ve dostların uyarılarını kesinlikle ciddiye almalı…
Hemen istişâre ile ortak akla mürâcat etmeli, her zaman hatâen yaptığımız gibi tedbiri iyi duruma göre değil en kötü senaryoya göre değerlendirip, ihtiyat içerisinde hareket etmeliyiz…
Bizler “Allah’ın izniyle bir şey olmaz” deyip rahat davranıyoruz, halbuki Cenâb-ı Hakk tedbîri öncelememizi ve sonrasında teslim ile tevekkül içerisinde olmamızı emrediyor…
Yalnız kalmamak, gerekiyorsa ilgili devletten koruma istemek, Birleşmiş Milletler ve benzeri organizelere korunmak için müracât etmek, mesâimizi yoğun saatlere göre ayarlamak, güvenli alanlar da oturmak-ikâmet etmek, yerimizi yakınlarımıza bildiren GPS ve benzeri aletler kullanmak, bulunduğumuz alanlarda yerimizi yurdumuzu yakınlarımıza takip imkânı sağlayan güvenlik kameraları bulundurmak çok önemli…
Eğer birisi için tehlike seviyesi devamlı yükseliyorsa bulunduğu yeri muhakkak terk etmeli…
Kaçırılma ;
Her şeye rağmen kaçırılma gerçekleştiyse derhâl ulaşabileceğimiz her yeri haberdar etmek önceliğimiz olmalı…
Birleşmiş Milletler, uluslararası organizeler, hükümet, muhalefet, ilgili devlet kademeleri, polis, gazeteler, sosyal medya ve bulunabilen bütün imkanlar hemen harekete geçirilmeli…
Zannediyorum Moğolistan’daki en önemli desteğimiz bütün ülkeyi durumdan derhâl haberdar etmek olmuştu.
Ülkeden çıkışı engelleyebilmek için en kısa zamanda havaalanı ve sınırların kontrol altına alınması sağlanmalı…
Mâlûm-u âliniz bu durumlarda “zaman” dâima mağdurun aleyhine işlemektedir.
Süreç ;
Süreç içerisinde daima teyakkuzda ve uyanık kalmalıyız…
Basın, sosyal medya ve bulunabilen her mecrâ yirmidört saat olayın vehâmetini duyurmalı…
Kırgızistan’da yapıldığı gibi çok dikkatli, provoke olmadan, barışçıl bir şekilde Büyükelçilik, Büyükelçilik Rezidansı, Havaalanı devlet ve halkın imkânları ile kontrol altında tutulmalı…
Her ne kadar diktatörlülük haydutlarının bu işlemi yaptıktan sonra mağduru Büyükelçilik binâlarına götürmeyeceklerini düşünsem dahi, kanûnen mümkün olmamasına rağmen “iyiniyet kuralları” çerçevesinde Büyükelçilik ve Rezidans benzeri yerlerin kontrol ve aranması sağlanmalı…
Birleşmiş Milletler’den aktif koruma ve kurtarma ile alakalı yapılabilecek her şey istenip en hızlı şekilde devreye sokulmalı…
Devamlı, kesintisiz devlet büyükleri ve kurumlarıyla diyalog hali sürdürülmeli.
Asla gevşememeli !
Bu hususlarda gevşemek karşı tarafı rahat hareket etmeye sevk edecektir…
Elimize müspet mânâda pazarlık imkânı geçti ise, arkadaşlarımız içinde bulundukları durumdan hemen kurtarılmalı, üçe beşe bakılmamalı…
Ve İnşâallâh arkadaşlarımız kurtarılabilirse o ülkeden başka bir ülkeye taşınmaları sağlanmalı…
Kriz Masası ;
Benim yazdıklarım şimdiye kadar gördüğüm ve duyduklarım ile anlayabildiğim kadar.
Bir süredir bu gibi olaylarla sıklıkla karşılaşıyoruz dolayısıyla ne yapacağımızı belirleyecek, yol haritamızı çizecek bir Kriz Masası‘na ciddî mânada ihtiyâcımız var…
Anadolu İnsanı olay olup bittikten sonra elini dizlerine vurur…
Halbuki en kestirme yol olayın gerçekleşmesine fırsat vermemektir…
Krizi yaşayan insanlar krizi yönetemeyebilir, dolayısıyla onların da içinde bulunduğu süreklilik arz eden, tecrübeli, soğukkanlı, kâbiliyetli, dâimi bir heyet gerekli.
Devamlılık arz eden bu heyet, kriz masası, ilgili ülke temsilcileri, güvenlik birimlerinde çalışmış tanıdıklarımız, Uluslararası Hukuk’u bilenler, avukatlar, Dışişleri bilgisi olan kimseler hattâ gazetecilerden oluşturulmalı…
Ortak aklın kararı ;
İnsan balçıktan yani toprak ve sudan yaratılmıştır, rahata ve menfaâti olan yere doğru akmaya, orada kalmaya müsâittir…
İnsanın en çok zorlandığı şeylerden birisi muhakkak bulunduğu ortamı ve çevresini değiştirmektir…
Dolayısıyla uzun yıllar aynı yerde bulunmuş olmak faideleri olsa bile bir kısım problemleri de gündeme getirir…
İşi sâdece eğitim olan başka bir şey düşünmeyen arkadaşlarımız bulundukları ülkeden ayrılmak istemeyebilirler.
Ben bazı arkadaşlarımın gözleri kör eden bir aşk derecesinde bulundukları yere bağladıklarını görüyorum…
İşte bu durumda “ortak akıl” denge sağlamalı, devreye girmeli, insiyatif almalı ve bütün direncine rağmen arkadaşımızın yeri değiştirilmeli…
Rabbim bir an evvel sevgili arkadaşım Orhan İnandı Bey’e ferec ve mahrec ihsân eylesin, âmiin !
Berâ-i mâlûmat ;
Yürek Yangını !
Bazı insanlar Yürek Yangını’ndan konuşur, işi işkembesi olanlar ise onun Karın Ağrısı’ndan konuştuğunu zanneder…
Öyle ya “kişi kâinâta kendi âyinesi ile bakar”
Nedense yüreği yananlar, dünya yansa dahi bir tutam otu yanmayanlardan çook ama çok çekerler…
Acizâne olanlara “Kader” deyip geçemeyeceğim, bilirsiniz kaderde kazâ, atâ ve tedbir var !
Ne olur dikkat edelim…
@MANSURTURGUT