Konya Belediye Başkanı Tahir Akyürek’in büyük hizmetlerinden birisi de Konya’ya yaptırdığı şehitliktir
Biz şehitliği ziyaret edip gezerken, hemen bitişiğindeki Üçler Mezarlığı’ndaki, İslâmiyet’i Batı’ya sevdiren Mevlâna âşığı Prof. Dr. Eva De Vitray Meyerovitch’in kabrine gözüm ilişti. 5 Kasım 1909 doğumlu bu Fransız Hanımefendi’nin vasiyeti üzerine, vefat tarihi olan 24 Temmuz 1999’dan on sene sonra 17 Aralık 2008’de Konya’ya getirilip buraya şeyhinin civarına defnedilir. Şehitliği bize anlatan rehbere bu Hanımefendi’den de bahsetmesini, gelenlere, ziyaretçilere anlatmasını istiyorum. Onun hakkında Sızıntı Dergisi’nde uzun bir yazı yazmayı düşünüyorum.
Konya’ya son gidişimde arkadaşımız Ömer Kuru vasıtasıyla onun mânevî; evladı Prof. Dr. Abdullah Öztürk Bey ile tanıştık. Muhterem Öztürk Bey’in arşivinden genişçe istifade ettim.
Müslüman olduktan sonra Havva ismini alan bu Hanımefendi, Batı’da kendisine en çok sorulan sorular hakkında özetle şunları söylüyor. “Ben, Mevlâna aracılığı ile okulda, üniversitede okutulanlardan; gazetelerde, televizyonlarda anlatılardan çok farklı bir İslâm dini keşfettim. Buna derin bir İslâm dini diyebiliriz. Söylemekten gurur duyuyorum. Kendimi Konyalı hissediyorum. Türkiye’yi çok seviyorum. (…) Düşünün Mevlâna atomdan bahsederken; bu zerreler ağızlarını açtıklarında, bütün dünyayı yok edebilecek bir ateş çıkar diyerek, nükleer fiziğe daha 13. asırda işaret ederek, atom bombasının tehlikelerinden söz ediyor. Bunu büyük bir Fransız fizikçiye anlatmıştım: ‘İnanılmaz bu!.. Biz bunları daha birkaç yıl önce öğrendik!..’ demişti. Bana bazı profesörlerden, yazarlardan, gazetelerden sık sık telefonlar geliyor; ‘Biliyor musunuz madam, ben İslâmiyet’i kabul ettim. Bunu da Mevlâna sayesinde yaptım.’ diyorlar. Benim gibi bazı kimseler birçok inceleme yaptıktan, birçok merhaleden geçtikten, İslâm dini ve felsefesi üzerine doktora yaptıktan sonra Müslümanlığı kabul ettiler. Endülüs 800 yıl boyunca Müslüman’dı… Çok gelişmiş ve medenî; bir ülke idi. Büyük bir hoşgörü vardı. Endülüs’te bakanlardan bazıları Yahudi idi… Hekimler Hıristiyan, ama halife Müslüman’dı!.. Ama şimdi Batı’da İslâmiyet’e çok büyük hücumlar var. Siz Fransa’da sokakta birisine ‘Budizm hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorsanız, size ‘Bir şey bilmiyorum.’ diyebilir. Ama ‘İslâm dini hakkında ne düşünüyorsun?’ diye sorsanız size hemen ‘Ah!.. Evet, dört kadın almak, onları eve hapsetmek, bir çadırı olmak…’ gibi şeyler sıralar. Bu klişelerden hatta daha ötesinden insanları kurtarmak vazifesi Müslümanlara düşüyor. İslâm dinini olduğu gibi anlatmaya çalışmak hem de Mevlâna gibi bütün büyük İslâm düşünürlerinin büyük eserlerini diğer dillere çevirmek gerekiyor. İnsanlar çok şaşırıyorlar. Geçen gün çok büyük ve meşhur bir hekime gittim. Eşi akşam beni aradı. Bunlar çok kültürlü insanlar. Bana ‘Şu sırada ne yapıyorsun?’ diye sordu. Ben de ona Mevlâna’nın Mesnevi’sinin tercümesini yeni bitirdiğimi söyledim. Bana ‘O da ne?’ diye sordu. Ben de ona Mesnevi’nin nasıl bir eser olduğunu anlattım. Hatta bu kitabın nükleer parçalanmadan, atom bombasından söz ettiğini söyledim. İnanamadılar. Görüyorsunuz, bu kadar okumuş insanlar orta çağda bilimin gelişmesinin temel sebeplerini bilmiyorlar. Fransa’daki ilk tıp fakültesini Müslüman Araplar kurdu. Dönemin en büyük hekimi Endülüs’te idi. İçinde yaşadıkları devrin çok ilerisinde olan çok büyük bilim adamları vardı, ama bunu kimse bilmiyor. Ben Sorbonne Üniversitesi’nde İslâm felsefesi doktorası yaparken, İslâm dinini keşfettim. Ama Mevlâna üzerine olan bu doktorayı yapmadan önce, üniversitede öğrenim görürken bize, Müslüman düşünürlerden hiç söz etmediler. Bize, Alman, İngiliz, Latin, Yunan gibi ulusların filozoflarından söz ediyorlardı, ama asla Müslüman düşünürlerden söz etmiyorlardı. Alınacak çok yol var, yapılacak çok iş var. Artık İslâm dinini seven, Müslümanlığı kabul etmiş aydın kimseler var. Bunlar İslâm dininin özünde neler bulunduğunu dünyaya tanıtmalılar.”
Merhume Havva Hanımefendi’nin sözlerine ilave edecek bir şey yok…