Necip Fazıl merhumun, mürteci ve gerici diye kendisine saldıranlara verdiği bir misal vardır: Yarışlarda bir merkez etrafında tur atanlardan geride kalan birisinin, millet üçüncü turu tamamlarken herkesin önünde henüz birinci turu tamamlamış olması ilk bakışta onu ilerici gibi gösterebilir…
Eğer bir hizmet 1911’de basılan kitabında Güneydoğu’da kurulacak bir üniversitede, İslamî; ilimler okutulacağı için “Arapça lâzım; Türkçe resmi dil olarak vacip; Kürtçe mâhalli dil olarak câiz”, demişse ve sonra bir toplumun anadili kullanma hakkını vermek bir ulûfe değil normal, tabiî; hakkıdır diye anlayışını herkesten önce belirtmişse, ayrıca seneler önce eğitim adına kolejler, üniversite hazırlık dershaneleri açmış ve fakir muhitlerde de parasız okuma salonları ve kurslar, faaliyete geçirmişse; Kürtçe yayın yapan TV kanalı kurmuşsa, hâlâ o hizmetin açılıma karşı olduğunu hatta açılımı baltalamaya çalıştığını iddia etmek kötü niyetliliktir…
Aynı şekilde başka bir açılım için en az yirmi, yirmi beş senedir başta Tunceli ve benzeri vilayetlerde hizmetler başlatmıştı. Hatta 8 Eylül 2013’te yayınlanan “GELİN CANLAR BİR OLALIM” başlıklı yazımda belirttiğim üzere 1971’de bir nevi açılımı başlatmıştık…
Bundan on yedi sene önce M. Fethullah Gülen Hoca’mızla Prof. Dr. İzzettin Doğan Bey’in evine gitmiş, ziyaret etmiş, sohbet etmiştik. Evet ciddi diyaloglar tâ o zaman başlamıştı…
Sanki açılımların önüne geçmek için alelacele bir “Cami-Cemevi ve Kültür Merkezi” temeli atıldı gibi iddialar yapılıyor. Bu iddiaların gerçeklerle hiçbir ilgisi yok… Evet gerçek açılımların seneler önce temelleri atılmış, geliştirilmiş, 8 Eylül 2013 tarihinde de meyvesini vermişti… Semek, emek ister…
Bütün mesele temel atma davetiyesinde özetlenmişti… “İnsanların birbirlerini daha yakından tanımaları, sevgi ve barış dini olan İslâm’ın bu amaçlara uygun olarak anlaşılmasının sağlanması ve kimsenin diğerinden farklı olmadığının yaşanarak öğrenilmesi, önyargıların ihtilaf kaynağı olmaktan çıkartılması düşüncesiyle sadece sevgiyi, sadece barışı, sadece kardeşliği işlemek ve yaşamak amacı…”
Derin çatlaklarla parça parça bölünüp parçalanması için her fitnenin sahnelendiği ülkemizde, nifak, şikak ve fesadın önüne geçmek için gösterilen bu gayretlerin alkışlanması gerekirken, hiç ümit edilmedik şekilde karşısına çıkılması Türkiye’nin gerçek problemlerini çok iyi bilen ve çareler üzerinde beyin yoranları derin üzüntülere sevk ediyor… Ne olur çevremizdeki İslâm ülkelerine bir de bu açıdan bakalım da kandan, feryattan başka hiçbir şeyin görünmediği bu toz duman arasında birbirini boğazlayanlardan bir ders alalım. Unutmayalım birileri bizim de öyle olmamızı istiyorlar.
Allah rızası için ya bu olacaklara daha güzel bir çare bulun veya sırf iyi niyetle bulunmuş şu çarelere bir destek verin… Veya hiç olmazsa aleyhinde bulunmayın… Tenkit çok kolaydır, aynen tahrip gibi… Ama eğer yapıcı olmayan yıkıcı tenkitler Allah rızasının dışında bir garazdan ileri geliyorsa, yarın Ulu Divan’da Allah Huzuru’nda hesabı çok zordur. Cenab-ı Hak hepimize basiret versin, bizi birbirimize sevdirsin… Denizi geçip bir karış derede boğulmayalım ne olur…a.aymaz@zaman.com.tr