Hatırlarsanız hem havuz medyası, hem de kendisini ‘halife-i ru-yi zemin!’ gören Erdoğan, Suudi Arabistan Veliaht prensi Muhammed bin Selman’ı Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi sıfatıyla ağza alınmayacak hakaretler ettiler.
Daha sonra da onu ‘katil’ olarak dünya âleme ilan ettiler.
Ancak arkadan her ne olduysa bu ‘katil prens, kanka prens’ oluverdi.
Aslen Suud’lu olan gazeteci Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda özel bir ekip vasıtasıyla kesilip biçilerek öldürüldü. Sonra da ceset parçaları asidik ortamda yok edildi.
Erdoğan bu cinayetle ilgili 14 Aralık 2018’de yaptığı bir açıklamada şöyle konuşmuştu: “Bana göre failinin kim olduğu, olayın işlendiği, yapıldığı yer belli. Biz ses kayıtlarından şunu öğrendik; gelenlerin içinde şu andaki Veliaht Prens’in en yakınında olanlar bu işin aktif rol üstlenicisi olup aldığı talimatı yerine getirdiler. Her şey aleni olarak gün yüzüne çıkıyor. Suudi Arabistan makamları adli yardım talebini reddederek ipe un serdiler, bilgiyi İstanbul Başsavcısı’na vermediler. Çünkü fail ortada, bunu biliyorlar. Yardım yataklık yapan da yanında. İslam ülkelerinden doların ve riyalin kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati söylemediler” demişti
Erdoğan bununla da kalmamış, 2019 yerel seçimler öncesi bir televizyon kanalında, “Veliaht Prens, bizzat kendisi Cemal Kaşıkçı’nın arka kapıdan çıktığını söyledi. Ya bu nasıl bir iş ki, dışarıda nişanlısı bekliyor, Kaşıkçı da arka kapıdan çıkıyor, nişanlısını almadan gidiyor. Böyle bir mantık, böyle bir anlayış olabilir mi? Bunlar dünyayı enayi zannediyorlar” ifadelerini kullanmıştı.
Daha sonra Erdoğan, 13 Kasım 2019 tarihindeki -ABD ziyareti öncesi- 30 Eylül’de Washington Post’ta yayınlanan yazısında, “Cemal Kaşıkçı’nın cenazesi nerededir? Suudi gazetecinin ölüm fermanını kim imzalamıştır? Aralarında bir adli tıp uzmanının da bulunduğu 15 katili iki uçakla İstanbul’a kim göndermiştir?
Böyle bir suçun bir daha dünyanın hiçbir yerinde işlenmemesi, hem Türkiye’nin hem de insanlığın çıkarınadır. Suçluların cezasız kalmaması için mücadele etmek, bunu sağlamanın en kolay yoludur. Bu, Cemal’in ailesine borcumuzdur” sözleriyle süreci sonuna kadar takip edeceği mesajını vermişti.
Bu hatırlatmadan sonra süreci baştan sona bakınca Erdoğan’ın bu cinayetle ilgili olarak uluslararası topluma, insanlık dersi vermeye kalkıştığı ve bu şekilde iç siyasete oynadığı görülüyor. Bunun suyunu iyice çıkardıktan sonra da dosyayı bu kez diplomatik ve ekonomik çıkara tahvil etmenin yoluna bakıyor. Erdoğan, maalesef diplomatik düzeyde sorumlu tuttuğu ‘katil’ Prens Salman’a Kaşıkçı’nın cinayet dosyasını teslim ederek iddia ettiği adalet tezinin sahteliğini ve zalimliğin de diplomatik yakınlaşma aracı yapılarak paraya tahvil edilebileceğini göstermiş oldu.
Bu yüzden olsa gerek Erdoğan paraya sıkışınca 28 Nisan’da Riyad’a resmi bir ziyarette bulundu.
Bu ziyaret ile de ilk günden itibaren tükürdüğü her şeyi yalamış oldu.
Bu rezilliği bertaraf edebilmek için de tükürüğün üzerine biraz islâm sosu dökerek, “Hadimü’l Haremeyn’in daveti üzerine Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirdik” demek zorunda kaldı.
Fakat bu açıklamanın hemen ardından Suud’lular, Erdoğan’ın davet edilmediğini, gelmek için kendisinin yalvardığını açıkladı.
Bu arada Suudi Prensi Selman, Erdoğan’ın ziyaretinden önce Mısır’da temaslarda bulunmuş ve “Mısır ve Suudi Arabistan’ın düşmanları olarak nitelediği ve ‘şeytan üçgeni’ olarak vasıflandırdığı ülkeleri sayarken bunların; Türkiye, İran ve Katar olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişti.
Bütün bunlardan sonra şimdi ne oldu da ‘katil prens, kanka prens’ oldu. Halife hazretlerinin! daha düne kadar ‘katil’ ilan ettiği bir kişiyi mavi halılarla, atlı askerlerle Külliye’de ağırlamasının sebebi ne ola ki?
Erdoğan’ın ‘katil prens ile bir anda ‘kanka prens’ olmasının bir tek açıklaması olmalı, o da para!
Evet, çok ciddi paraya sıkışan Erdoğan, Selman’ın her dediğine itiraz etmeyecektir. Bu yüzden Suud basınında yayınlanan “Ağam ben ettim, sen etme, elini ayağını öpeyim, kulun kölen olayım, emret ne istersen yapayım” şeklindeki fotoğrafı hiç problem etmediler.
Veliaht Prens de bu durumu çok iyi bildiği için, geçmişte kendisine yapılan ağır hakaretleri ve çok ileri derecedeki suçlamaları şimdi Erdoğan’ın burnundan fitil fitil getiriyor. Bunu da Erdoğan’ın yamulmuş bir fotoğrafını Suud basınında yayınlayarak tabiri yerindeyse ‘Biz adamı böyle yamulturuz’ şeklinde üstü kapalı dünyaya ilan ediyor. Ayrıca Veliaht Prens, o fotoğraf aracılığıyla; güya ‘dünya lideri! konumundaki birini sigara tiryakilerinin içtikleri izmariti attıktan sonra ayağıyla ezmesi gibi ezdiğini en başta islâm âlemine sonra da bütün dünya devletlerine göstermiş oldu.
Gene Türkiye basınında görmediğimiz anacak Suud basınında yayınlana bir diğer fotoğraf var ki, o da kendi dengi olmayan veliaht prensi Erdoğan’ın, havalimanına kadar uğurlamış olması. Kaşıkçı cinayeti sonrası, “doların ve riyalin kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati söylemediler” diyen Erdoğan, şimdi kendisi doların ve riyalin kurbanı oldu.
İşte bu yüzden Saray, o görüntüleri gizleme ihtiyacı hissetmiş olmalı. Hâlbuki o fotoğraflar, Erdoğan’ın zerre miktar lehine olacak olsaydı havuz medyası onları dokuz sütuna manşet yapardı. Sarayın deveyi hamuduyla yutan sakinleri ve havuz medyası bu görüntülere çok sinirlenmiş olsalar da “Önemli olan yeşil dolarlar” deyip sanırım bu durumu kaktüs dikeni yutar gibi yutuyorlardır.