[ERHAN BAŞYURT-TR724.COM]
Türkiye’nin yakın komşularında olduğu gibi dünyanın dört bir yanında birçok ülke uzun süre dikta rejimleri ile yönetildi.
Dikta yönetimleri birbiriyle farklı ideolojik söylem ve sosyolojik zeminler üzerinde gelişse de ortak noktaları oldukça fazla.
***
Kimisi seçimle gelmiştir, kimisi darbeyle.
Seçimle geleni de darbeyle geleni de koltuğu gönüllü terk etmemiştir.
***
Bir kere ‘tek adam’ olarak kontrolü ele geçirdiler mi, anayasayı istedikleri gibi değiştirir ve kendileri için süresiz seçilme hakkı getirirler.
Seçimler, adil ve şeffaf yapılmadığı, rekabete açık olmadığı için de hiçbir seçimi kaybetmezler.
***
Çoğunlukla ateşli konuşmalar yapma kabiliyetine sahip diktatörler, kitleleri istedikleri gibi yönlendirmeyi becerirler.
Rüzgârgülü gibi dönerler, istikametleri yoktur, sonuca götüren her yolu mubah sayarlar, yalan üstüne yalan söylerler.
Bugün söyledikleri dün söyledikleri ile yüzde yüz ters olabilir ama kitleler ‘dokunmanın ibadet’sayıldığı, kültleştirilmiş lideri yargılamaz ve yadırgamazlar.
***
Algı yönetimi en sevdikleri şeydir, en sevdikleri vatandaş ise yönlendirmesi ve kandırılması en kolay olan cahillerdir.
Halkı birbirine kırdırabilir, nefreti körükleyip masum insanları fırınlara attırabilirler.
***
Ancak diktatörlerin dostu olmaz.
Herkes, hatta kirli işlerini yürütenler bile zaman içerisinde ‘insan kıyma makinesi’ne atılır.
Torunlarının babasını, kendi damatlarını bile kullanıp, idam sehpasında sallandırmaktan çekinmezler.
***.
Diktatörler, iç veya dış düşman üreterek, korku ve sindirme ile iktidarda kalır.
Mücadele edilen düşman ne kadar büyük ve çoksa, ‘kurtarıcı’ olarak diktatöre duyulan ihtiyaç da o kadar büyük olur.
***
Görevleri süresince devlet planlaması nedeniyle ekonomik kalkınma mümkündür.
En sevdikleri şey kibirlerine uygun şekilde ‘dev’ projelerdir.
Ancak toplumsal refah artışı, gelişmiş ülke ekonomileriyle rekabetleri asla mümkün değildir.
***
Yolsuzluk ve rüşvet yöneticiler için ‘hak’, sıradan vatandaş içinse ağır cezalık bir suçtur.
Toplumsal kokuşma ve yozlaşma, diktatörler döneminde katlanır.
***
Örgütlü muhalefete, sivil toplumun güçlenmesine, ifade ve fikir özgürlüğüne asla tahammül edemezler.
Medya ya tamamen devletin elindedir ya da iktidarın tam kontrolündedir.
Halk iktidarın beyin yıkamalarıyla yönetilir, gerçeği duyma ve bilmeye adeta hakları yoktur.
Ekonomik krizi bir başarı öyküsü, dış politikada tavizleri zafer, mağlubiyetleri bile gurur tablosu gibi halka satarlar.
***
‘Adalet’ iki dudaklarının arasındadır, ‘vatan haini’ rozetini istediklerini şeytanlaştırmak için ceplerinde taşırlar.
İşkence sistematiktir, gözaltında taciz ve tecavüz, devlet eliyle faili meçhuller sıradan vakalardır.
***
Yandaşlarına kamu imkânlarıyla sürekli ‘ulufe’ dağıtarak, kendi zenginlerini oluşturarak ‘sadakat’halkası kurarlar.
‘Canımız, kanımız sana feda’ diyen bir gençlik örgütlenmesi ile çeteleşmiş silahlı sivil grupların dikta yönetimine desteği ve muhalifleri sindirmeleri söz konusudur.
***
Diktatörler, akşam güneşi gibidir.
Başlangıçta, batışını izlemek, akşam grubunun renk değişimi insana keyif bile verir.
Sonrasında bir topluma karanlık gibi çökerler. Hava karardıkça kararır, soğudukça soğur.
Karanlığın, zulmün en yüksek seviyeye çıktığı an, garip bir şekilde şafak sökmeye en yakın andır.
Önce ‘yalancı tan’ sonra hakiki aydınlanma olur…
***
Hiçbir diktatör ‘mutlu son’ ile hayata veda etmemiştir.
Mazlumların ve mağdurların ahları, hayattayken de huzur bulmalarına imkân vermemiştir.