ZAMAN’la tanıştığım gün 6 Aralık 1986 günüydü. Teskere alalı 6 gün olmuştu. Saçlarım asker traşlıydı. ZAMAN bir aylıktı. Ben 23 yaşında genç bir delikanlıydım. Zannediyorum ilk haberimi de o gün yaptım. Başörtüsü mağduru kızların haberiydi.
O yıllarda en sükseli haberlerimizi “Yalan Haber Dosyası” olarak toplamıştık. ZAMAN keçisi çalınan müftü için “Müftü keçi çaldı” haberi yapan ve buna halkı da inandıran boyalı ve arsız basının karşısına bir hakikat duvarı gibi dikilmişti. Yalan ve çarpıtma haberlere masa başından değil bizzat sahaya inip haber yaparak cevap veriyordu. İlk kez karşılaştığı bu mukabele o güne kadar arsızca yalan haber yapanları şaşırtmış ve geri adım attırmıştı.
İlk önce “Farklı Gazete” sloganı ile medyaya atılan ZAMAN sonrasında bunu “Gerçekler Zaman’la anlaşılır” şekline dönüştürmüş ve bunun da hakkını yıllarca vermişti. “ZAMAN yazıyorsa doğrudur” sözü büyük ölçüde genel kabul görmüştü.
Sonrasında yıllar geçti. Ben olgunlaştım. Zaman gençleşti. Birlikte büyüdük. Ailemize yeni üyeler katıldı. Cihan Haber Ajansı, Aksiyon, Bisiklet (erken doğum sebebiyle ömrü kısa sürdü), Ailem, Todays ZAMAN, Meydan, Irmak TV vs. ile oldukça geniş bir aile olduk.
28 Şubat fırtınasını kazasız belasız atlatmak nasip oldu. Onu birkaç yıl sonra Ergenekon kasırgası takip etti. Demokrasiyi geri dönülmez bir eşik olarak gören ZAMAN, bunun önünde en büyük engel olarak duran darbeci vesayeti bitirmek uğruna Ergenekon davalarına destek verdi. Belki sadece elini taşın altına koyması gerekiyordu. Bilerek veya bilmeden yada tecrübe eksikliği sebebiyle her şeyiyle kendini taşın altına attı. Bu hercümerç içinde bir çok gazetecilik ilkesi ihmal edildi, yara aldı, haksızlıklar, yanlışlıklar yapıldı. Kaldırmaya çalıştığımız vesayet taşı, şekil değiştirip resmen üstümüze düştü.
O düşüşle birlikte her şey de tersine dönmeye başladı. Hukuk ve demokrasi için verilen mücadele hukuksuzluk fırtınasının sebebi oldu. İlk çıkışını yalan haber dosyaları ile yapan ve hukuki zeminde bu mücadelesini başarıyla veren ZAMAN bu kez yalan haber kasırgasına maruz kalmıştı. Hergün onlarca bazen yüzlerce yalan haberle mücadele etmenin zorluğu ortadaydı. Üstüne üstlük hukuki zemin de kalmayınca kimi kime şikayet edecek, hakkını hangi zeminde savunacaktı.
Zaman yazıyorsa doğrudur sözü bile tersine döndürülmüş, yazılan her haber ve yorum sorgulanır ve çarpıtılır olmuştu.
Bazen polis baskını ve kayyum dayatması, bazen de tüm hayat bağlantıları kesilerek bahçemizde açan çiçekler tek tek soldurulmaya ve yok edilmeye başlandı. Ne yazık ki bunda başarılı olunduğunu da üzülerek ifade etmek gerekiyor.
Geçen hafta babama veda ettim. Babam cisim aleminden ayrılıp ruhlar alemine vasıl oldu. Bu hafta beraber büyüdüğüm ZAMAN’a veda ediyorum. O da cisim aleminden ayrılıp medya için bir nevi ruhlar alemi olan dijital dünyaya taşınıyor. Bu elinizdeki kağıt baskı olarak son günlük sayımız. Yarından itibaren bizi sadece internette dijital olarak okuyabileceksiniz. ZAMAN artık evinizi ve posta kutunuzu ziyaret etmeyecek. Ona dokunamayacak ve koklayamayacaksınız. Buna karşılık o size artık cep telefonunuz kadar yakın olacak. Davet ettiğiniz veya ziyaret ettiğiniz anda huzurunuza gelecek. Açacak ve okuyabileceksiniz.
Dijital dünyada ömrümüz ne kadar olacak sorusunun cevabını bilmek mümkün değil. Bunu sizin yani okurlarımızın göstereceği ilgi belirleyecek. “Yeniden kağıt baskı olacak mı?” sorusunun cevabını da yine okurların arzusu belirleyecek. Bu arzu eğer varsa ve ona uygun olan haftalıksa haftalık, aylıkla aylık bir ZAMAN çıkarmak her zaman mümkün. Tabii ki maddi imkanların, okur desteğinin buna uygun olması kaydıyla…
ZAMAN sürekli akan uzun mesafeli bir yürüyüşün adıdır. Fırtınalar, savrulmalar, durup düşünme, analiz etme, sabırla bekleme ve yeni yürüyüşün nasıl olacağına karar verme anlarıdır. Duracağız, düşüneceğiz ve hiç durmadan yürüyeceğiz.
“Dün yanındasındır sevdiklerinin, bu gün yollar vardır ulaşamadığın, dün bulutlar üzerindeyken, bugün yedi kat altındadır yerin… Dün haykırırken mutluluklarını dünyaya, bugün boğulursun gözyaşlarında…. Dün gözlerle anlaşırken, bugün sözler yetmez anlaşmaya… Dün sevdiklerimiz, belki bugün nefret ettiklerimizdir… Kader böyle… Acıyla sınanmamış sadakat, olmamıştır hiçbir zaman hakikat. Balığın karnındaki Yunus’u sahili selamete çıkarana et dikkat. Sen ümitle bekle, rahmet mutlaka yağar, gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar.”