Eski Yargıtay 1. Daire Başkanı Sami Selçuk, t24’de bugün kaleme aldığı ‘Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Kararı’ başlıklı ilk yazıda, “Üçüncü Ceza Dairesinin başkan ve üyeleri, bütün öğeleriyle oluşan ‘yetkiyi kötüye kullanma’ suçunu işlemişlerdir.
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun suç olayına hemen el koyması zorunludur.” ifadelerini kullandı. Tutuklu TİP’li Milletvekili Can Atalay’ın durumunun değerlendirildiği yazı, kısa süre sonra yayından kaldırıldı. Yazının yerine yine Prof. Dr. Sami Selçuk’un, “Hukukun gözünde “kesinlikle geçersiz duruşma”ların insanlarımıza yaşattığı çileler” başlıklı başka bir yazısı konuldu.
TİP Milletvekili Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin iki kez verdiği “hak ihlali” ve vekilliğin düşürülmesini ‘yok sayan’ kararına tahliye edilmiyor. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok sayıyor, uygulanmasını engelliyor. Meclis yarın Can Atalay için olağanüstü toplanacak.
Prof. Dr. Sami Selçuk tam da bu konuyla ilgili bu sabah kısa bir yazı kaleme almıştı. t24’te yayınlanan yazının başlığı ‘Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı’ başlığını taşıyordu. Yazının son bölümünde, “Özetle üçüncü Ceza Dairesinin başkan ve üyeleri, kişisel öfkelerine kapılarak bütün öğeleriyle oluşan “yetkiyi kötüye kullanma” suçunu işlemişlerdir. Bu durum karşısında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun suç olayına hemen el koyması ve gereğini yapması zorunluydu, bugün de zorunludur.” deniliyordu.Ancak söz konusu yazı kısa sürede kaldırıldı ve yerine yine Selçuk’un başka bir yazısı konuldu. Ancak Sami Selçuk’un yazısına msn.com.tr’den ulaşmak mümkün.
Kaldırılan, ‘Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Kararı’ başlıklı yazının tamamı şöyle:
İtiraf edeyim ki, bu kararı ilk duyduğumda ilkin yerel mahkeme ile Yargıtay Daire başkanı ve üyelerinin yazılı hukuku, Anayasa’nın bu konudaki hükümlerini, özellikle de Anayasa’nın “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” diyen 6’ncı maddesi ile AYM’nin kararlarının herkesi ve her kurumu, bu arada öncelikle yargılama ekinde görev yapan yargıçları da bağlayacağına ilişkin 153 / son madde ve fıkrasını görmediklerini ya da unuttuklarını bile düşünmüştüm. Çünkü Yargıtay, mahkeme kararlarını nedenleri açıkladıktan sonra “… yasaya aykırı olduğundan bozulmasına…” diyerek bitirmektedir.
Öyleyse bu kararı yazıl hukukun ışığında nasıl değerlendirmek gerekir?
Bilindiği üzere, yasa yapıcı, 1926 / 765 sayılı Türk Ceza Yasası, İtalya’dan alınıp benimsenirken, yiyicilik (irtikâp), rüşvet ve benzeri temel suçların yanı sıra, kamu görevlilerinin başına buyruk (m. 228) ve görevi savsama (m. 230) davranışlarını cezalandıran hükümleri de almakla yetinmemiş, ayrıca hukuka aykırı eylemlerde yaşanması olası açığı kapatmak umuduyla Fransız Ceza Yasası’ndan esinlenerek bir de yasal deyişle “vazifeyi suiistimal” (m. 240) suçunu da Yasa’nın içine almıştır. Bu suçla birlikte Yasa’nın anlatımına göre “Yasada yazılı hallerden başka her ne suretle olursa olsun vazifesini suiistimal eden”ler de cezalandırılacaklardı.
Daha sonraları bu suç, uygulamada “görevi kötüye kullanma” olarak Türkçeleştirilmişti. Ancak bu adlandırma yanlıştı. Çünkü görev kullanılmaz, ya yapılır ya da yapılmaz, olsa olsa savsanırdı (ihmal). Nitekim suçun Fransızcası “abus d’autorité,” yani doğru çeviriyle “yetkiyi saptırma” ya da “yetkiyi kötüye kullanma”ydı.Nitekim bu suçlarla ilgili hükümleri denetleyen, müsteşar, genel müdür, birinci sınıfa ayrılmış yargıç ve savcı gibi üst düzey görevlileri ilk mahkeme olarak yargılayan Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi, 1990’lı yıllardan sonra kararlarında sürekli olarak “yetkiyi kötüye kullanma” terimini kullanmıştı.
2004 / 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ise, 257’nci maddesinin birinci fıkrasında yasal görevinin gereklerine aykırı davrananları, yani “yetkiyi saptırma” ya da “yetkiyi kötüye kullanma;” yahut da aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, “görevi savsama ya da geciktirme” eylemini işleyenleri cezalandırmıştır.
Bu düzenlemelerin ışığında soruna yaklaşıldığında Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesinin başkan ve üyeleri, elbette AYM’nin görüşlerini kişisel olarak paylaşmayabilirler. Bu konuda bir inceleme yaparak görüşlerini de yayımlayabilirler. Ancak aynı görevliler, görevlerin yaparlarken elbette yasalara, özellikle de Anayasa’nın Anayasa Mahkemesi kararlarının “yasama, yürütme ve yargı(lama) organlarını bağlayacağı” yolundaki kesin buyruğuna uymak zorundadırlar. Uymayan görevliler, özellikle de görevleri yasalara aykırılığı denetlemek olan Yargıtay başkan ve üyeleri ise, Türk Ceza Yasası ise 257’nci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan “yetkiyi saptırma” ya da “yetkiyi kötüye kullanma” suçunu işlemiş olurlar.
Özetle üçüncü Ceza Dairesinin başkan ve üyeleri, kişisel öfkelerine kapılarak bütün öğeleriyle oluşan “yetkiyi kötüye kullanma” suçunu işlemişlerdir.Bu durum karşısında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun suç olayına hemen el koyması ve gereğini yapması zorunluydu, bugün de zorunludur.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
(Eski Yargıtay Birinci Başkanı)
(Eski İ. D. Bilkent Ü. Hukuk Fakültesi öğretim üyesi)