Havuz medyası ve trolleri vasıtasıyla üretilen ve yayılan yalan iftira ne kadar şey varsa grup toplantısında bunlarla sunum yaptı Cumhurbaşkanı. Zaten aynı ekip hazırlıyor her şeyi. Bazı yerlerde havuzda çıkan yalan haberleri paylaştı diye başlıyor. Yok öyle bir şey, zaten aynı insanlar hem orayı hem burayı yönetiyor.
Dün gazetelerinin birinde Canan Kaftancıoğlu için yazan resim altı şöyleydi: “PKK/PYD yandaşı, FETÖ hayranı, domuzsever Canan Kaftancıoğlu Gezi’de polise taş atarken görüntülenmişti”. İsim dışında bir tek doğru kelime yok bu cümlede. Aynı kişi ile televizyonlarında da yayın yaparken fonda ezan-sela sesi veriyorlar. Mesele Kaftancıoğlu değil son örnek o.
Bu organize kötülükle mücadele etmek çok zor. Ve bu mücadele İpek Medya’nın kapısında kaybedilmiştir. İşin enteresan yanı o gün sevinçten kutlama yapan Ergenekon artıkları da bugün muhalif olduğu söylenen birkaç yayın organına yön veriyor.
Organize kötülüğün sahipleri de Türkiye’deki neredeyse bütün televizyon ve gazeteleri kontrol etmekte. Birçoğunun bizzat yayıncılığını yapmakta, kalanları da patronların boynuna doladıkları tasma ile idare ediyor. Patronları da herhalde fıtratları gereği boyunlarındaki tasmadan pek de şikayetçi değiller. Nasıl, yakışmış mı diye birbirlerine soruyorlar. “Bugünler geçecek iyi geçinelim nasıl olsa böyle bir idare daha fazla süremez” diye yaptıkları hesap tutmadı. Ama mallarını korumak için yapmadıkları rezillik de kalmadı. Havuzdakileri gazeteciden saymıyorum da bunların televizyonlarında her daim gazeteci tipler hala en fazla muhalifler tarafından seyrediliyor, onlar tarafından takip ediliyor, bunu anlamak en zoru. Erdoğan’ın dümenine her gün su taşıyan Doğan Grubu gazetelerini alan, Ciner’in gazetesini okuyan, Şahenk’in televizyonunu izleyen bir muhalifin çok da şikayet etmeye hakkı yok herhalde. Gerçi bu medya kuruluşları patronlarının malları için bir sigorta. Para kazanmak için var değiller. Ama sen niye para veriyorsun ki?
Bu organize kötülükle mücadele etmek çok zor. 20 gazete, 30 televizyon kanalı ile bir mühendislik var çünkü. Karşılarındaki kitlenin en nobran hislerine yönelik bir yayın. Neymiş domuz mu yemiş köpürt de köpürt. “Vay şerefsize bak sen” dedirteceklerini çok iyi biliyorlar çünkü.
Nedir gideri olan, Osmanlı mı? Saçma sapan Osmanlı güzellemeleri yap dur. Ecdat, cennetmekan Abdülhamit Han hazretleri, evlad-ı Fatihan. Bütün arşivleri Osmanlı’ya küfürle dolu İrancı tiplerin Osmanlı sevgisi göz yaşartıcı. Sanırsın başka bir zaman diliminde Osmanlı hala devam ediyor. Cihana hükmediyor. Yıkıldı, gitti işte. Yıkanlar da bugünkü saltanat meraklıları ile bunlardan önceki vesayetin babası İttihatçılar.
Neyin gideri var, dinin mi? Hâşâ Kuran, hadis edebiyatından geçilmiyor. İçindekinin bir önemi yok. Herhalde bu topraklarda Kuran hiç bu kadar dekor olmamıştır. Zamanında söylenen samanlıkta öğrenilirdi, ahıra saklanırdı demek çok değerli zamanlarmış, Kuran’a bir saygı varmış demek ki insanlar üzerine titriyormuş. Bugün Kuran resmi toplantıların hediye materyali sadece. Şaşalı hat resimlerini her yere asmak moda da ne yazdığını bilen yok.
Neyin gideri var? Dünyaya kafa tutmanın… Ver mehteri. Kime kafa tutmuş? Putin’e mi? Putin ayağına kadar getirdi elini öptürmek için. ABD’ye mi kafa tutmuş? Kapalı kapılar ardında söylediklerini adamlar ara ara sızdırıyorlar. NATO’ya kafa tutuyor ama bir tane uçağını kaldıramayacağını görünce hemen tornistan. Almanya’ya kafa mı tuttu? Ne güzel, peki tank için yalvarmalar, aman şu ihale de sizin olsun, aman aramız bozulmasınları nereye koyalım. Sorsan en çok İsrail’e düşman ama İsrail’in jet yakıtını aile şirketleri taşıyor. Suudi Arabistan’a bile kafa tutamadın sen ya. Esad bile senin gittiğini görecek. Ama bunların da bir önemi yok. Sağa sola küfürler savurup bunu dik durma diye pazarlayıp sonra geri adım atınca zaten haber yapmıyor, yaptırmıyorsun. Fransa Sarayı’nda dimdik yürüdü diye haber çıkıyor da bir dünya malı sana kakaladılar bunlar haber olmuyor. Papa’nın etekleri altında bize karşı Haçlı seferi başladı diye meydanlarda halkı gaza getiriyorsun da ay başında Vatikan’dasın. Herhalde Papa’yı son defa uyarmak için gidiyor.
Bu organize kötülükle mücadele etmek zor. Mahkemeleri elinde tutan; mahkeme kararlarını uygulatmayan; sermayeyi garsonu yapan; düşman diye algılattığı on binlerce insanları, gazetecileri, vekilleri, parti liderlerini, hapse atan bir rejim bu. Hala ülkede demokrasi varmış gibi kurumlar varmış gibi yaptıkça kaybedilen sadece zaman. Muhalefetin en büyük kötülüğü “-mış gibi” davranmak bu ülkeye.
Türkiye’nin bu rejimden ağrısız,acısız kurtulmayacağı çoktan belli oldu. “Domuz eti yemiş şerefsiz” diyenler “ne yerse yesin bana ne” demedikçe “her yere türbanlılar doldu” diyenler de “Kim ne giyerse giysin” demedikçe düzelmeyeceğiz. Ve bunun bugün için eğitimle, lafla, iknayla olması mümkün değil. Dünya’nın bütün bugün özgür ülkeleri gibi tecrübeyle olacak bu, anlaşıldı. Yeteri kadar tecrübe etmemiş miydik? Hayır etmemişiz, çünkü biri ezilirken diğerimiz hayatına devam etmiş. Devlet eliyle birileri dövülürken hep çekirdek çıtlatmışız. Ülkede kimsenin kimseye ne demokrasi ne de özgürlükler konusunda ders verecek kadar sicili temiz değil. Kimsenin sütü beyaz değil. Ha illa laf falan sokayım diyorsanız, Cemaat size bu konularda birkaç tur bindirir ama yazının konusu bu değil.
Siz bunların seçim kaybetseler bile gideceğini düşünüyor musunuz? Bakın seçimleri kaybetsinler, bütün seçimlerde hile yapan bunların “Seçimde hile var, ABD, AB bilmem ne müdahale etti” diye sokağa silahlı adamlarını nasıl salacaklarını bir görün. Bir de diyorlar ki böyle konuşmayın halkı büsbütün ümitsizliğe itiyorsunuz 2019’u riske atıyorsunuz. Ne saf insanlar var ya.
Sen yetim malı yiyorlar diyorsun adam koskoca propaganda makinesi ile domuz eti yemişler diyor. Sen ülkeyi maceraya sürüklüyorlar diyorsun adam ‘kıçı kirliler’ tükürsek boğarız diyor. Sen Anayasa Mahkemesi kararları hak-hukuk, adalet diyorsun diyorsun, adam bize hukuk darbesi yapıyorlar diyor.
Hitler gibi yönetiyorsa Hitler gibi gider, Stalin olmuşsa Stalin gibi anılır, Kaddafi ya da Saddam olmuşsa sonu da öyle olur.
Bunları zaten biliyoruz n’apalım ölelim mi?
Yer kalmadı, acizane n’apmak lazım bir sonraki yazıda.
Bu arada başlık ne alaka diyenler için yazının okunması 7 dakika sürüyor.