Bazı hakîkatlere; halîfe-i rûy-i zemin ve eşref-i mahlûkat olan insanlardan, nazarı yüksek olan, kalp ve rûhun derece-i hayâtına çıkmış, vicdânen ve kalben yükselebilenler muttâli olabilirler. Meselâ; Varaka bin Nevfel gibi.. Efendimiz (sav) dünyâya şerefkudûm buyurunca, O’nun esintilerini hissetmiş, semânın yerdeki insanlarla yeniden münâsebete geçeceğini vicdanında sezmeye başlamıştı.
Yine bu esintileri gönül dünyasında hissedenlerden birisi de, Zeyd bin Amr idi. Aşere-i Mübeşşere’den meşhur sahâbi Said bin Zeyd’in (ra) babası ve Hz.Ömer’in (ra) amcası olan bu zat, putlardan yüz çevirmiş ve onların hiçbir fayda ve zarara muktedir olamayacaklarını haykırmış tali’lilerden biriydi. Hatta o, etrafındakilere ölüm yatağında iken şu sözlerle seslenmişti: ‘Ben bir din biliyorum ki, onun gelmesi çok yakındır, gölgesi başınızın üzerindedir. Fakat bilemiyorum ki, ben o günlere yetişebilecek miyim? Ancak siz o din geldiği zaman, vakit fevt etmeden ona iman edin.’
Zeyd, sonra da derin bir inkisâr içinde; ‘Ah yüce yaratıcı! Keşke Senin adını bir bilebilseydim, Seni tanıyabilseydim ve yüzümü yere koyup sana karşı kulluk yapabilseydim!’ deyivermişti. Bu zât da, bir esintiden müteessir olmuş ve vicdanı Hakk’a karşı tamamen uyanmış biriydi. O bu sözleriyle bir olan Allah’a inanıyor ve O’na teslimiyetini arz ediyordu.
Zira, ilâhî bir esintinin ifâdesi olan bütün ilhamlar, Kur’an-ı Kerim’in semâ-i dünyâya nâzil olmasından gelmektedir. Allah’ın rahmetiyle uyanan temiz bir vicdan, Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’dan beşer âlemine intikal etmesini (öncesiyle-sonrasıyla) rûhunda duyabiliyordu.
Kadir Gecesi, kâinatın yaratılış vesilesi Efendimiz (sav) ile Rabbü’l Alemin olan Allah arasında gerçekleşmiş, hiç bir ümmete nasip olmayan, sultan-ı Ezel ve Ebedin kendine inanan kullarına ulûfe dağıttığı mübârek bir zaman dilimidir. Bu gece de, sultan-ı kainat olan Allah, mücrimlerin, muhtaç olan dilencilerin perişâniyetine bakmaz, kendi yüceliğine göre atâyâda bulunur.
Her şeyde olduğu gibi Leyle-i Kadir’in anahtarı da imandır, teslimiyetdir. Leyle-i Kadir, bir ticâret-i uhreviyenin pazarıdır ve kullarına karşı merhamet-i sonsuz Allah’ın Rahmetinin coştuğu gecedir.
Kadir gecesi, seksenüç yıllık bir ömre tekâbül etmektedir. İnsanlığın iftihar tablosu (sav) ümmetine olan şefkat ve merhametinin ifadesi olarak, “Yâ Rab! Ümmetim çok sevap kazanamayacak, ömürleri diğer ümmetlere göre çok kısa.. “ endişesine cevap olarak Hz. Allah (cc), Kadir Gecesi’ni sadece ümmet-i Muhammed’e (sav) has olmak üzere lütfedip ikram ve ihsanda bulunmuştur.
Barla Lâhikası isimli eserinde Hz.Üstad (Rahmetullahi aleyh): ‘Mübârek Şehr-i Ramazan öyle bir aydır ki; içinde bir Leyle-i Kadir vardır. O geceye muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gün, saati iki ay, günü bir kaç sene hükmünde bir ömrü bâkî kazandırır’ demiştir.
Bizler de o mübârek geceyi yakalayıp ihyâ etmenin yanında her gecemizi bir Kadir Gecesi bilerek, bâkî ömrü kazanma hazırlığı ve gayreti içinde olmalıyız.
Rabbimiz Kadir Sûresi’nde şöyle buyuruyor: “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rab’lerinin izni ile Ruh ve Melekler her türlü iş için iner de iner.. Artık o gece bir esenliktir gider.. Ta tan ağarana kadar..” (97/1-5)
İnsanlığın iftihar tablosu Hz. Muhammed (sav): “İnanıp sevabını Allah’tan umarak, Kadir Gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.” ve “Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, nâsibini almıştır.” Buyurmuşlardır. (Buhari, Müslim)
Hz Aişe (R.anha) vâlidemiz: “Yâ Resûlulah, Kadir Gecesini idrak edersem nasıl duâ edeyim?” diye sorunca, Efendimiz (sav); ‘Allahümme inneke afüvvün, kerimün tuhıbbül afve fa’fü anni” “Allahım sen affedicisin, kerimsin, affı seversin beni affeyle ” şeklinde duâ etmesini tavsiye etmişlerdir.
Kadir Gecesi Kur’an gecesidir. Mele-i âlânın toplantı gecesidir. Kadir Gecesi Kur’an’ın indirildiği gecedir. Cebrail Aleyhisselam’ın Efendimiz’e (sav) ilk vahiyle, Peygamberlik vazifesini tebliğ için geldiği gecedir.
Kadir gecesi, hazinelerin sahibi Allah’ın (cc), aczini, zaafını, fakrını itiraf ederek O’na (cc) teveccüh eden kullarına bir bahşişidir.
Kur’an-ı Kerim’de tek adı geçen ay, mübarek şehr-i Ramazan ve gece de Kadir Gecesi’dir. Seneye ömrümüz ya yeter ya yetmez, şakası olmayan ciddi bir âleme doğru sevk olunuyoruz. Ne zaman emr-i Hak vukû bulacak bilmiyoruz.
Halkın hadis olarak bildiği, büyüklerimizin muhtevâsının hadis gücünde olduğunu ifade ettikleri Hz. Ömer’e (r.a) isnad edilen güzel biz söz vardır: ‘Hakimler Hakimi Allah huzurunda hesaba çekilmeden evvel (fırsat elde iken) burada kendinizi hesaba çekin, muhâsebenizi iyi yapın.’
Tevbe; hataları irtikap ettikten sonra, pişman olmak, Allah’dan özür dileyip kulluk zincirini hatırlayıp, elest bezmindeki mukâveleyi tazelemek suretiyle Hakk’a yönelmektir. Cenâb-ı Hak: “Ey iman edenler! Tevbe-i nasûh ile (en içten, halis bir niyetle) Allah’a tevbe edin.” (Tahrim, 8) buyurmaktadır. Mü’minler, bu fırsatları kaçırmayıp değerlendirmeye gayret etmelidirler.
Allah’ın yarattığı bütün mahlukâta karşı, rahmet ve merhametinin tezâhürü olarak, kainattaki cari fizik kanunları gereği toprağın bağrına atılan her tohum bire on, bire yüz, bire yediyüz… başak, meyve vermektedir.
Allah’a gönülden inanan, saygıda kusur etmeyen, emir ve yasaklarına karşı vefâ ve sadâkatlı olan kullarına karşı da; yaptıkları her hasenenin sevâbı olarak bire on, bire bin ve husûsiyle âhiret pazarı olarak inandığımız mübarek gece ve gündüzlerde, bilhassa ‘Leyle-i Kadir’ de, bire otuz bine kadar sevapla kullarını mükafatlandırmaktadır.
İnsanlığın iftihar tablosu Efendimiz(sav); “Kim kadir gecesini, sevabını Allah’tan umarak ibadetle ihyâ ederse; -kul hakkı hariç-geçmiş günahları affedilir.” buyurmaktadır. (Müslim)
Kadir gecesinin kadrini, kıymetini bilin ki, kadriniz bilinsin. Bir ömür boyu devam eden kulluğun içine Allah (cc), her yıl öyle bir gece gizlemiştir ki, o ‘Kadir Gecesi’dir. Bin aydan daha hayırlıdır. Mü’min her gece ve gündüzü kadir bilip ihyâ etmelidir ki, bu şereften mahrum olmasın.
Kadir gecesi, meleklerin kutladığı bir gecedir. O gece o kadar çok melek iner ki, bu iniş şafak atıncaya kadar devam eder. İnsan da o gecenin hakkını vererek değerlendirmelidir ki, meleki duyguları inkişaf edebilsin. Yürekten hüşyar bir gönülle Allah’a el açarak, sadâkat ve ihlâsla yalvarmalıyız ki, o sonsuz Rahmetten nasibimizi ve hissemizi almış olalım.
Bazı zaman ve mekanlarda yapılan ibâdetler, cüziyetten çıkıp külliyet kesbeder, zılliyetten çıkıp asliyete inkılâp eder. Hudutta bir saat nöbet bir sene ibâdet sevâbı kazandırdığı gibi, bir saat tefekkür de bir sene ibâdet sevabı kazandırabilir. Kadir gecesi gibi mübârek bir geceyi ihyâ eden bir insan, bin ayı ihyâ etmiş gibi sevap kazanma şansına sahip olabilir.
Her iyiliğin bir ağırlığı ve değeri vardır. Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir. Küçük gibi görünen nice günah ve kötülükler vardır ki, insanın hüsrâna uğramasına sebebiyet verebilir. Efendimiz’in (sav); günahkar bir kadının çölde susuz kalmış bir köpeğe su vermesiyle kurtulduğunu, inanmış bir kadının da ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden kaybedip azaba uğradığını haber vermektedir. (Buhari, Müslim)
Mü’min, bu geceyi ve hayâtımızın diğer gecelerini ihyâ adına; ilimle, kaza namazlarıyla, Kur’an’ı Kerim’i derin bir şuurla okuyarak, duâ ve tevbe ile meşgul olmalı, sadakalar verip fakir ve yetimleri sevindirmeli, fâni hayatını ebedî hayatı adına yatırım yapma gayreti içinde olmalıdır.
Allah-ü Teâla, kameri bütün seneyi dolaşacak şekilde yerleştirmiştir. Böylece oruç ve Kadir gecesi de senenin her gününe uğramaktadır. Bu gece bütün mü’minler affolur –inşaallah-, yalnız şunlar müstesna; falcılık ve kahinlik yoluyla gelecekten haber verenler, büyü yapan ve yaptıranlar, ana babaya âsi olanlar, içkiye, kumara ve zinâya devam edenler.
Bir Ramazan-ı Şerif daha geldi geçiyor, insan için yeniden yenilenme ve dirilmeye vesîle olan bu mübârek ay ve Kadir gecesi büyük bir fırsattır, onu iyi değerlendirmeliyiz.
Küçük çocukların, pir-i fânilerin katledildiği, anaların gözyaşı döktüğü ve kardeşin kardeşe gözünü kırpmadan kıydığı zorlu bir süreçten geçtiğimiz muhakkaktır. Akan kan ve gözyaşının durması, irtikâb edilen zulmün ve ihânetin bitmesi için, bu mübârek gün ve gecelerde kalbimiz dilimize gelircesine duâ etmeli, Allah’tan af ve necât dilemeliyiz. Şartlar ne kadar acımasız, zulüm ne kadar büyük olursa olsun, zihnimizi ve sabrımızı mâzi ve müstakbele dağıtmadan, her gün üzerimize düşeni yapmalı ve neticeyi Cenâb-ı Hakk’a havâle etmeli ve yükü hafifletmeye bakmalıyız.
Mü’min, Allah emrettiği için ibâdet yapar, oruç tutar, zekat verir, hac yapar. Hâlis bir niyetle yaptığı bu ibâdetlerle Allah’ın rızâsını gözetir. Böylesine bereketli, rahmet ve mağfiretiyle ehl-i imanı firdevslere hazırlayan, kirlenmiş uzuvların temizlenmesine vesîle olan, son bir defa daha fırsat tanıyıp “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennem’den âzat” olan mübârek Ra
mazan-ı Şerif’in feyiz ve bereketinden istifâde edeceğimiz günlerdeyiz.
mazan-ı Şerif’in feyiz ve bereketinden istifâde edeceğimiz günlerdeyiz.
Bu manevi atmosferin gece ve gündüzlerinde, “Kim Bana duâ ederse ona icâbet edeyim, kim Ben’den bir şey isterse onu vereyim, kim Ban’a istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım, affedeyim” (Buhari, Müslim) şeklindeki ilâhi dâvete kulak verip; samimi, gönülden itaat ederek, içinde bulunduğumuz atmosferin ruhumuzda meydana getirdiği sıkıntıları Mevlâ’ya teveccühle, bize terettüp eden vazifelerimizi ihmal etmeden, aczimizi, zaafımızı ve fakrımızı itiraf edip Kadir Gecesi gibi bir fırsatı kaçırmamaya gayret göstermeliyiz.
Merhameti Sonsuz Rabbbimiz kullarını affetmek, bağışlamak için büyük fırsatlar vermektedir. O Settâr’dır, ayıpları örter. O Gaffâr’dır, bütün günahları mağfiret eder. O’nun hazineleri bitmez. Hazineler O’nun olduğuna göre, kime ne kadar vereceğini o bilir. Çünkü O, niyetlere göre muâmele eder. Zirâ, o gizli açık her şeyden haberdardır.
Alak sûresinin ilk beş âyeti Kadir Gecesi’nde nâzil olmuştur: “Yaratan Rabbinin adıyla oku, İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan O’dur. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretendir.” (96/1-5)
Allah (cc) Sultan-ı kâinat olarak, Kadir Gecesi atmosferine giren herkese; mücrimlerin, dilencilerin, muhtaçların durumlarına, perişâniyetine bakmadan, kendi yüceliğine göre âtasıyla muâmelede bulunur.
Daha evvelki devirlerde insanlar uzun yıllar yaşıyor, ibâdet ve taatleri ona göre oluyordu. Ümmet-i Muhammed’in (s.a.v) ömrü kısa olduğundan Efendimiz (s.a.v) müteessir olmuştu. Bu teessüründen dolayı Cenabı Hak Cibril-i eminle Kadir Sûresini göndermiş ve Kadir Gecesi’ni müjdelemiştir.
Efendimiz’in (s.a.v) Allah indinde müstesnâ bir yeri vardır. O’nun (s.a.v) bir eli semâda, diğer eli arzdadır. Bir gözü Cenâb-ı Hakk’ı müşâhade, diğer bir gözü ise, ümmetini oraya çıkarma yollarını araştırmadadır. İmam nasılsa cemaat de ona göre olmalıdır. Bize yakışan vazife de O’nu (s.a.v), Allah huzurunda bizler için şâhitlik yapacağı Mahkeme-i Kübrâ’da mahcup etmeyecek şekilde ümmet olmaya çalışmak olmalıdır.
Bundan dolayı, her ne kadar Ramazan’ı Şerif’in 27. gecesi Kadir Gecesi denmiş ise de, her sene değişen Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on günlerinde, hatta Ramazan ayının bütününde veya sene içinde aranmalıdır. En güzeli ömrümüzün her gecesini Kadir Gecesi gibi bereketlendirmeli, her günümüzü, gecemizi ve Ramazan’ımızı, son Ramazan gibi değerlendirmeli ve ömrümüzü âhiret hayâtımız adına kazançlı hale getirmeliyiz.
Çok sevdiğimiz, bir yıl yolunu gözetip dört gözle beklediğimiz, aziz misafirimiz yavaş yavaş elvedâ demeye yüz tuttuğu şu günleri vesile yaparak, Kadir Gecenizi ve gelecek bayramınızı kutlar, ülkemiz, âlem-i İslam ve bütün insanlık hakkında hayırlara vesîle olmasını dilerim.
Bin aydan fazîletli, ne kadar kadri yüce!
Sayısız günahkar kul, affa uğrar bu gece.