Fitne ve zulüm İslam tarihinin her döneminde olmuştur. Her dönem de fitne ve zulme karşı büyük âlimler bir Hızır gibi imdada yetişmiştir.
Zaten bütün büyük âlimler de zulüm ve fitne dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Emevi’lerin bazı idarecilerinin yaktığı fitne ateşi ve yaptıkları zulümler, İmam Azam’ın göğsünde, bazı Abbasi idarecilerinin yaptığı zulümler ve mutezile fitnesi, İmam Şafii ve Ahmet bin Hanbel’in dik durmasıyla erimeye başlamış, İmam Eş’ari, İmam Maturidi’nin kökünü kurutmuş, İmam Gazzali de son tekmeyi vurunca, devrilip gitmiştir.
Moğolların yaktıkları fitne ise, Mevlana’nın muhabbet felsefesi karşısında erimiş, Muhittin ibn Arabi’nin tasavvufi fikirleri karşısında bütün gücünü yitirmiştir. İmam Rabbani de Hindistan’da alevlenen fitne ve zulüm ateşinin söndürücüsü olmuştur. Üstad Bediüzzaman’da yirminci asırda “Risale-i Nur, küfrün belini kırmıştır” der.
HİÇ BİR DÖNEMDE ZULÜM VE FİTNE BUGÜNKÜ GİBİ HÜR OLMAMIŞTIR
Şimdi âlemi İslam’ın her tarafında zulüm ve fitne kol geziyor. İslam tarihi boyunca hiç bir zaman zulüm ve fitne, bu kadar hür olmamıştı.
Üstad “zulüm olunca ülkede, kıtlık olur, felaketler felaketleri takip eder, hatta Lahika’larda denizdeki balıkların dahi zulümden dolayı rızıkları azalır ve zulmü Allah’a şikâyet ederler,” der.
Bunları şunun için yazıyorum.
Türkiye’de son zulüm başladığından beri belalar birbiri peşince geliyor.
En son Türkiye on günde yüzde kırk fakirleşti.
Sonra idare, iki Yahudi ailesinin kontrolünde olan McKinsey firmasına, 15 büyük bankanın idaresini adeta devretti.
Böylece Osmanlı gelinliği giydirilen ekonominin damadeyn (çift damat) kocası oldu.
Artık tefecilerden yüksek faizle borç para alabilecekler.
Ancak böyle durumlarda halkın parası buhar olur ve sadece firma ve ülkenin idarecilerinin saraylarına yağmur gibi yağar.
İşte ülke ekonomisinin bu acı halinin farkına varılmaması için yeni yalan ve iftiralara ihtiyaç vardı.
Çok yakından tanıdığım kapıkulu uşağı bir ilahiyatçı “Artık F… (Münafıkların kullandığı bu tabiri kullanmaktan tiksiniyorum.
Allah’tan af, okuyuculardan da özür diliyorum.) Hiçbir yerde rahat edemeyecek” dedi.
Sonra malum silahlı birisi, kampa tecavüz ediyor.
Uşak sanki “en büyük belalar peygamberlere sonra da, imanlarının derecesine göre müminlere gelir” hadisini bilmiyor.
Sanki Hocaefendi bugüne kadar rahat etmiş de, bundan sonra edemeyecek.
Saldırgan laikcilerin elli yıl Hocaefendiye yaptığı zulmü bilmiyor mu?
18 yaşından beri hiç mahkemesi bitmemiş, zindanlara atılmış, idamla yargılanmış, altı yıl boyunca bir şaki gibi aranmış ve görüldüğü yerde öldürülmelidir emri verilmiş, defalarca suikast teşebbüsleri olmuş.
Hocaefendi dün de rahat değildi, bugünde değil. Abe uşak, sizden sonra da olamayacak. Bunu söylerken haşa, geleceği biliyorum diye bir iddiam yok. Bu küfür olur. Ancak İslam tarihinde ölünceye kadar zulüm görmemiş büyük bir âlim gösterin, ben de iddiamdan tövbe ederek vazgeçeyim.
ESKİDEN ‘İRTİCA’ ŞİMDİ İSE BAŞKA ŞEY DİYE BAĞIRIYORLAR
Devri Sabık’ta çalacakları zaman dikkatleri dağıtmak için “irtica vaaar” diye bağırırlardı. Şimdi de başka bir şey bağırıyorlar.
Hedef halkın dikkatini dağıtmak.
Görüyorsunuz senaryo aynı fakat figüranlar değişik.
Evet bu fitne de Hocaefendi ve Hizmet babayiğitlerinin göğsünde eriyecek inşallah.
Nasıl mı?
Değil zulüm etmek, Kur’an “zulme dahi meyletmeyin.
Meylederseniz ateş size de dokunur” diyor (Hud:113). Nitekim geçmişte zulmedenler, hem de meyledenlere ateş dokunmuş ve eserleri kalmamış.
Zulme karşı dik duranlar mazlum olmuşlar ama gönüllere sultan olmuşlar.
Bugün İslam âlemi mazlum âlimlerin fetvaları ile amel ediyor.
Onların eserleri ile imanlarını güçlendiriyorlar.
İslam tarihi boyunca lanetlenmeyen bir zâlim, gönüllere sultan olmamış bir mazlum âlim gösterebilir misiniz?
Evet, ehli dalalet ve ehli hased rüesası zannediyorlar ki; Hocaefendi ölürse bu dava biter.
Bu dava ne Hocaefendi’nin ne de onu sevenlerinin davasıdır.
Bu dava, her şeyi yedi kudretinde tutan Allah’ın davasıdır.
Üstad zor zamanlarda bu dava daha çok fuyüzatlı ve bereketli olur. Belki kemiyet itibari ile değil ama keyfiyet itibarı ile olur.
EŞİ TUTUKLANAN, ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ ZAN EDEN KADININ YAKEZA HALİNDEKİ NURANİ ZAT
Nitekim kocası tutuklanan bir hanımefendi, her kapıya başvurmasına rağmen on dört gün onun nerede olduğunu zalimler söylemezler.
O artık kocasının öldürüldüğünü zannedip, hıçkıra, hıçkıra ağlarken, yakeza halinde beyazlara bürünmüş nurani bir zat, peyda olur ve “Kızım niye ağlıyorsun. Kocan Hz.Yusuf’un (as) varisi oldu”der. Sonra bakar ki; nurani zat ortalıkta yok. Sonra ne gam, ne de, keder.
Allah kalbine öyle bir huzur verir ki hayatında hiç bir zaman, o noktayı yakalayamamıştır.
Evet evet, bunun gibi binlerce belki on binlerce örnek var.
Zulüm yüzbinleri evliya derecesine çıkardı.
Hizmet Hareketi mensupları, yüzyıl çalışsaydı bu kadar sağlam insan yetiştiremezdi.
Bazıları yollarda kaldı ama büyük bir kısmı muhacir ve ensar sahabelerinin arkasında saf bağladı.
Bunu, ne gözü mâneviyata kör olanlar, ne de paraya, makama uşak olanlar anlar.
Çünkü anlaşalardı uşak olmaz, hürriyeti tercih ederlerdi. yucelsalih@yahoo.com