Merkezinde Öztürk’ün olduğu başka büyük bir delik daha var. Şapka isimli gizli tanık Çayyolu’nda yapıldığını iddia ettiği darbe toplantısında onunla aynı masada yemek yediğini ileri sürdü. Söz konusu günlerde Öztürk’ün dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ile birlikte İzmir’de tatil kampında bulunduğu ortaya çıktı. Daha sonra kimliği deşifre olan Şapka yani tuğamiral Halil İbrahim Yıldız, “Pardon, karıştırdım, yok öyle bir şey” şeklinde düzeltme yaptı. Askerlik yapanlar bilir, okuma yazma bilmeyen acemi askerlere bile kuvvet komutanlarının ismi-cismi ezberlettirilir. Denetlemede bilmeyen askerin ve eğitim çavuşunun vay haline! Hal böyleyken tuğamiral rütbesindeki birinin hava kuvvetleri komutanlığı yapmış bir adamı tanımaması düşünülemez. Hem de aynı masada yemek yiyip darbe planı yaptığını öne sürdüğü kişiyi karıştırıyor. Yani Öztürk, AA’nın servis ettiği ifadeyi imzalamış olsaydı, tanık bile hazırmış. Şapka’nın ‘O villada gördüm’ dediği bazı kimselerin o tarihte Türkiye’de bile olmadıkları anlaşıldı. Ama yandaş medya ve kurgu mahkemelerde itibar gören bir tanık olmaya devam ediyor.
DARBEDEN İKİ GÜN ÖNCE VE BAŞKA BİR TUTANAK!
Dönmez’in yazdığı kadar ses getirmez ama dava dosyalarındaki başka bir tutanaktan bahsetmek istiyorum. Terörle Mücadele Şubesi, 15 Temmuz’dan sadece üç gün önce bir çalışma yapmış ve Zaman Gazetesi yöneticilerinin beyan edilen adreslerde oturup oturmadığı teyit edilmiş. 28 kişinin adres bilgilerinin yer aldığı 12 Temmuz 2016 tarihli tutanağa iki emniyet görevlisi imza atmış.
Benzer bir çalışmayı hakimler ve savcılar için de yapmışlar. Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz “15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece saat 01.00’de 2 bin 740 yargı mensubunun görevine son verdik” demişti. Jandarma’yı kurtaran komutan olarak bilinen Korgeneral (şimdi orgeneral ve Jandarma Genel Komutanı) Arif Çetin TBMM Komisyonu’na şunları söylemişti: “…gece 22.30’da, 23.00’te, gece 01.00’de içeride kimler var, bunu bilmemiz mümkün değil. … içeride kimler vardı biz onu içeriye girdikten sonra öğrendik. İçeridekileri bilmiyorduk ki kim olduğunu. Yani takdir edersiniz ki, biz kışlanın dışındayız onlar içeride. Bizim kışlanın dışında içeridekilerin kaç kişi olduğunu, kimler olduğunu bilmemiz mümkün değildi.” Olayın birinci derecede görgü tanığı ‘saat birde kiminle çatıştığımızı bilmiyorduk’ diyor ama HSK binlerce hakim ve savcıyı evlerinden topluyor. Savcı Serdar Çoşkun daha yaşanmamış hadiseleri güçlü önsezisiyle(!) Yaşanmadan yaşanmış gibi yazıyor. Arada biraz abartmış ama olsun diyebiliriz. Keşke Çoşkun bu hayal gücüyle bilim kurgu yazarı olsaymış. Ne yazıkki o bir savcı (üstelik şimdi Yargıtay üyesi) ve tutanak denilen şeye sadece gerçekleri yazmak zorunda.