Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR-tr724.com
Bazı sağlık problemleri nedeniyle birkaç doktor arkadaşımı aradım, bazı şeyler danıştım. Sağolsun yardımcı oldular, tavsiyelerde bulundular.
Yıllarca göz hekimliği yapmış tecrübeli bir göz cerrrahı arkadaşım üniversitesi kapatıldığı için canını Avrupa’ya zor atmış. Orada yeniden dil öğrenmeye, yeni bir ülkede tutunmaya çalışıyor. Doğal olarak mesleğini yapamıyor, 25-30 yıllık tecrübesini, bilgisini insanların hizmetine sunamıyor. Belki cerrahlık kabiliyeti de dumura uğruyor. Cerrrahlar uzun süre ameliyatlara ara verirlerse becerilerini kaybedebilirler diye duymuştum.
Bir başka göz doktoru arkadaşıma ulaştım o Afrika’da kendisine çalışma imkanı bulmuş, oralarda hekimlik yapmaya çalışıyor. Zira Türkiye’de olsa hapse konacak! Kendi insanının vergileriyle kurulan-işleyen hastanelerde, kendi insanına hizmet veremese de en azından insanlara faydası oluyor. O yönüyle şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiyede’ki en iyi psikiyatrlardan biri olan başka bir arkadaşım yıllardır mahrumiyet bölgelerinde çalışıyor, o yörelerdeki insanları tedavi etmeye çalışıyordu. Gece gündüz demeden hastalarıyla ilgilendiğine, günün her saatinde hastaların telefonlarına baktığına bizzat şahidim. Terörün en yoğun olduğu dönemlerde Güneydoğu’da çalıştı ve halka hizmet etmek için oraları terk etmedi. Cazip tekliflere rağmen memleketine, batıya dönmeyi düşünmedi. Zira bölgede nüfusa oranla çok ciddi psikiyatr sıkıntısı vardı. Bu tanıdığım KHK ile atıldı, yetmedi hapse kondu. İki yıl kadar hapis yattıktan sonra dışarı çıktığını öğrendim. Ama mesleğini yapamıyor, hastalarına destek olamıyor.
Çok iyi bir genel cerrrah olan başka bir tanıdığım “terörist” ithamından kendini korumak ve hapse düşmemek için Ortadoğu’da bir ülkede hekimlik yapmaya çalışıyor. AKP zihniyeti bir diş hekimi arkadaşımı üç yıla yakındır hapiste tutuluyor ve 7 yıl hüküm vermişler. Binlerce hekim, hemşire, sağlık görevlisi insanlara en faydalı olacakları dönemde hastalarından koparılıp hapislere dolduruldu. Mesleklerini yapamaz hale getirildiler. KHK ile atılan pek çok sağlık görevlisi var. Tıp fakültesini yeni bitirmiş gençlere dahi ağır güvenlik soruşturmaları yapıyorlar. Yakınlarından bir KHK’lı ise veya fişlenmişse görev vermiyorlar.
Bizler sosyal bilimciler, gazeteciler olarak tehlikeli olduğumuzun farkındayız. Yazıyoruz çiziyoruz konuşuyoruz, politikaları, yapılanları eleştiriyoruz. Liderler hakkında yorumlar yapıyor, TV’lerde konuşuyoruz. Olmadı sosyal medyadan görüşlerimizi paylaşıyoruz. Zorbalığa dayalı düzen kurmak isteyenlerin bizden hazzetmemesini anlayabiliyoruz. Keza avukatlar, hukukçular tehlikeli. “Adalet” diyor, mazlumların haklarına sahip çıkabiliyorlar. İşleri gereği yasalara, insan haklarına aykırı durum olduğunda ses veriyor ve muhalefet ediyorlar. Gazeteciler, sosyal bilimciler dünyanın bütün diktatörlüklerinde ilk teslim alınacaklar, olmazlarda “ilk yakılacaklar” listesinde. Bunu bildiğimiz için, biz hedef olacağımızın farkındaydık. Zihnen iyi kötü bir hazırlığımız vardı.
Nitekim gerçeğin peşinde olan, hakikatleri yazan, yanlışları dile getiren gazeteler/yazarlar, hukukçular 15 Temmuz’dan çok önce hedef haline getirildiler. 15 Temmuz olduğunda pek çok gazete, TV kapatılmış, gazeteciler ya satın alınmış veya sindirilmişti. “Tehlikeli” olanlar çok erken yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Meseleye başka bir açıdan bakarsak adamlar 15 Temmuzdan çok önce ses verecekleri, eleştiri getirebilecekleri zaten susturmuştu, medyayı nerdeyse tek sesli hale getirmişti. 15 Temmuz’dan sonra ince “temizlik” yaptılar.
Diktatörlerin, otoriter yönetimlerin sosyal bilimcileri, gazetecileri satın alması, olmuyorsa susturması genel geçer bir kural. Ama pek çok diktatör teknik elemanlara, sosyal, politik konularla işi olmayan mesleklere dokunmaz. Hatta onlara daha fazla itina gösterir, öne çıkarır. Onların başarıları üzerinden rejimini ayakta tutmaya, kendini pazarlamaya çalışır. Sonuçta onlar halkı memnun edecek, onların işine yarayacak “somut” işler yapıyorlar. Bizim gibi “kafa karıştırıcı”, “ortalığı bulandırıcı” şeyler yapmıyorlar. Yazmıyor, konuşmuyor, halkı yönlendirmiyor; iktidara “laf sokuşturma” derdine düşmüyorlar. Amacı belli, sınırları belli, tanımı belli işler yapıyorlar. Dünyanın her yerinde, her rejiminde hekimlik, hemşirelik, mühendislik gibi işler makbul ve muteberdir. Çoluk çocuğunun başı derde girmesin ve maddi durumu da iyi olsun diye düşünenler genelde çocuklarını bu alanlara yönlendirir. Zira gazetecilik, yazarlık gibi alanlar bizim gibi ülkelerde her zaman netamelidir, risklidir. Devran döner ve kendinizi en tehlikeli kişi, öncelikli hedef olarak bulabilirsiniz.
Diktatörler başkaları için herşeyin sınırlarının belirli, çizili olmasını isterken kendilerine sınır konulmasından hoşlanmazlar. Konuşurken net, tanımı iyi yapılmış kelimeleri değil kaypak kavramları severler. Hamasi cümleleri tercih ederler. “İhanet” kavramı en çok kullandıkları ve sevmediklerine kolayca atfettikleri bir kelimedir. Herkesi rahatlıkla vatan haini ilan eder, ajan olmakla, ülkeyi satmakla vs suçlarlar. Bu ithamlara maruz kalmaktan çekinen geniş kitleler de susar ve siner.
Bence “hain”, “vatan haini” kavramları üzerinde biraz düşünmek lazım. Dünyanın en iyi üniversitelerini bitirip ülke kalkınmasına katkıda bulunan, icatlar yapan mühendisleri hapislere doldurmak, TÜBİTAK gibi kurumları bitirip yandaşlara teslim etmek, ülkenin en başarılı okullarını kapatmak, yüzbinlerce öğretmeni işinden atıp eğitimi çökertmek, ekonomiyi yandaşların müteahhitlik firmalarına indirgemek, hazineyi boşaltmak, kamu varlıklarını peşkeş çekmek, en verimli firmalara çökmek ve batırmak, toplumu bölmek, dini istismar aracı yapmak, ülkenin ordusunu darmadağın etmek ve sayamayacağımız pek çok zararlı uygulama ihanet değilse, bir vatana başka nasıl ihanet edilebilir?
Herşeyi bir şekilde izah edebiliyorum. Öğretmenler çocuklara hırsızlık, çalma vb konularda istemedikleri şeyler anlatabilir, mühendisler soygun düzeninin teknik taraflarına vakıf olup rahatsızlık verebilir, esnaflar yeterli rüşveti vermiyor olabilir vs.
Sağlık görevlilerine, doktorlara hemşirelere savaşta bile dokunulmaz, düşman bile zarar vermezken siz neyin peşindesiniz?
Sizin hırsızlık ve zulüm düzeninize bunların ne gibi zararı dokunabilir?
Bırakın doktorlar, hemşireler mesleğini yapsın, hastalarına hizmet versin!
Apolitik bir mesleğe sahip hekimlere bile böylesine zulmetmek, millete hizmet vermesini engellemek millete-vatana ihanet değilse, ihanet başka nedir ki?