MURAT AYDIN-TR724.COM
Kayıt etmek önemli. Dondurmak, durdurmak, sabitlemek! Belgelemek!Zalimlerin gücü bitinceye kadar yaşanan her şeyi bir yerde saklamak! Kayıt çok önemli çok!
Nazi filmlerine daha önceleri niye ilgi duymadım bilmiyorum. Ama şimdi gördüğüm Nazi filmini hiç kaçırmadan izliyorum. Hatta geçmişte izlemediğim filmleri bulup onları da izliyorum. Schindler’in Listesi, Piyanist, Hayat Güzeldir, Saul Fia, Operation Finale, Remember…
Sizi bilmem ama ben yaşadığımız süreci Nazi Almanya’sına çok benzetiyorum. Hele de Yahudilere yapılanlarla çok ama çok benzeşiyor. Bir insanı sadece ve sadece aidiyetinden dolayı cezalandırmak ve bu konuda toplumsal bir konsensüse varmak nasıl bir ahlaksızlıktır ve koskocaman bir ülke böyle bir kötülük üzerine nasıl fikir birliği yapar insanın aklı almıyor. İnsan on yıllarca beraber yaşadığı ve hiçbir kötülüğünü görmediği komşusunu nasıl ihbar eder, zalim şebeke çoluk çocuk genç yaşlı demeden onları kamplara toplarken bütün olanları nasıl sessizce izler anlamak mümkün değil.
Hatta ötekinin öldürülmesini izlemekten haz duyan, başkasının ağladığını, acı çektiğini görmekten keyif alanları görmek de anlaşılır gibi değil. Başkası zor durumdayken kendini güvende hissetmek haz mı verir alçaklar ruhlara?
Bugün Türkiye’de bizim yaşadığımızda Nazi Almanya’sından hiç farklı değil. Gaz odalarına atılmıyorsak sadece şartların uygun olmamasından kaynaklanıyor. Şartlar uygun olsaydı eğer, o fırınları da kurmaktan kesinlikle çekinmeyeceklerdi. Bütün bu olayları elinde çekirdekle izleyen, başkasının mağduriyetinden gizli-açık haz duyan, her fırsatta ihbar etmekten geri durmayan bir toplum var karşımızda. Solcusu, sağcısı, Kemalisti, dincisi fark etmiyor.
Onun için bugün yaşanan her şeyi kayıt etmek lazım. Zalimin gücü bitene kadar yaptığı her şey kayıt edilmeli. Çünkü hafızayı beşer nisyan ile maluldür.
Fotoğrafçı yeryüzünün gözüdür
Katalan fotoğrafçı Francisco Boix’in olağanüstü gayretleri olmasaydı Mathausen Kampında yaşanan her şey unutulup gidecek, zalimler yaptıklarını inkar edeceklerdi.
Sonsuza kadar hiç bitmeyecek gibi görünen Nazilerin gücü ansızın bitiverince o fotoğraflar tarih önünde belge oldu.
Netflix’de oynayan The fotografer of mauthausen ya da İspanyolca orijinal ismiyle El fotografo de Mauthausen filmi tam da bunu anlatan bir İspanyol filmi!
Film; İkinci Dünya Savaşı sırasında Mathausen kampında tutulan çoğunluğu komünist ve Franco karşıtı İspanyolların, kamptaki hayatını ve hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Gerçek olaylar ve gerçek fotoğraflar üzerinden kurgulanmış. Sinematografik açıdan da harika bir film! İzlerken fotoğrafı çok iyi bilen bir görüntü yönetmeninin parmağı var diye düşünüyorsunuz. Kadrajlar o kadar yerli yerinde ki zaman zaman sanki bir tabloya bakarmış gibi hissediyorsunuz.
Film de olaylar bir fotoğraf sanatçısı üzerinden anlatılıyor. Kampta olanlar, kamp yönetimi tarafından, merkeze göstermek için fotoğrafı çekilip kayıt altına alınıyor. Fırınlarda yakılanlar da, SS subayının bir anlık öfkesiyle kafasına kurşun sıkılıp öldürülenler de fotoğraflanıyor. Bazıları kaçma süsü verilerek öldürülüyor ve o şekilde fotoğraflanıyor. Kampa gelenleri gidenleri, orada olan her şeyi fotoğraflayan bir ekip var. Boix’de, mahkum olmasına rağmen o ekipte çalışıyor. Günün birinde Berlin’den gelen bir emirle çekilen bütün filmler yakılıp ortadan kaldırılmaya başlanıyor. Ama Boix çok büyük riskleri, işkence görmeyi göze alarak saklayabildiği kadar fotoğrafı saklamayı başarıyor.
Film; Mathausen toplama kampında yapılanları fotoğraflayan Katalan fotoğrafçı Francisco Boix’in gerçek hayatını üzerine kurgulanmış.
Bu yüzden bu günün yaşanan her kötülüğü kayıt etmek, belgelemek lazım. Zalimlerin gücü bittiği zaman onlardan hesap sormaya yaracak belgeleri ve kayıtları ne pahasına olursa olsun kayıt altında tutmak gerekir.
Gerçek bir yargılamada ceza belge ve ispat gerektirir. O gün er ya da geç mutlaka gelecek. Sonsuz gücü olan Nazilerin gücü de bir gün ansızın bitmişti.