Önde gelen 11 Hukukçu’dan Anayasa Mahkemesine ortak çağırı: Kanunun hazırlık ve yasalaşma sürecinde muhalefetin, yargıç, savcı ve baroların, STK’ların, uzman akademisyenlerin talep ve itirazları dikkate alınmadı; toplumun tüm bireylerinin özgürlük, güvenlik ve adaletin tesisi yönündeki meşru talep ve beklentileri karşılanmadı; kamu vicdanı yaralandı.”
“Muğlak terör örgütü üyeliği, yardım ve propaganda suçlamaları gerekçesiyle, gerçekte düşünce açıklamaları, kolektif özgürlük eylemleri veya basın faaliyetleri nedeniyle yargılanıp mahkûm edilen kişilerin başta ifade özgürlüğü ve âdil yargılanma hakkı olmak üzere anayasal hakları yok sayıldı.”
“Suçluluğu sabit olmayan tutuklular kapsam dışında bırakıldı. Eşitlik gözetilmedi. Sağlık ve yaşam hakları ihlal edildi. Kamu yararı dikkate alınmadı. Yasa gerek şekil, gerekse öz bakımından Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı.”
11 uzman hukukçu yeni tip Koronavirüs salgını dolayısıyla cezaevlerinden erken tahliyeye yönelik infaz yasası düzenlemesi hakkında AYM’ye adalet çağrısı yaptı. Yeni tip Koronavirüs salgını dolayısıyla cezaevlerinden erken tahliyeye yönelik infaz yasası düzenlemesinin kapsamında yapılan ayrıma ilişkin eleştiriler sürüyor. 11 kıdemli ve uzman hukukçu, infaz indirimi düzenlemesinde ayrımcılık yapıldığını söyleyerek adalete çağrıda bulundu. Emekli Anayasa Mahkemesi üyesi Ali Güzel, Prof. Dr. Cem Eroğul, Prof. Dr. Ergun Özbudun, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Prof. Dr. Oktay Uygun, Prof. Dr. Osman Can, Prof. Dr. Ozan Erözden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görev alan ilk Türk yargıç olan Dr. Rıza Türmen, Prof. Dr. Rona Aybay ve Prof. Dr. Yaman Akdeniz’in imzasıyla yapılan ortak açıklamada, infaz indirimine ilişkin düzenleme değerlendirildi.
KAMU VİCDANI YARALANDI: ADALATE ÇAĞIRIMIZDIR
Hukukçulardan yapılan ortak açıklama şöyle: “Kamuoyuna beyanımız, adalete çağrımızdır. Salgın nedeniyle cezaevlerinin boşaltılması söylemiyle iktidar partileri tarafından gündeme sokulan af tartışmaları, TBMM’ye sunulan kanun teklifiyle somutlaşmış, iktidar partilerinin talep ve programları doğrultusunda kabul edilerek “torba kanun” biçiminde yasalaşmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun gerek hazırlık gerekse yasalaşma safhasında muhalefetin, yargıç, savcı ve baroların, sivil toplum kuruluşlarının, uzman akademisyenlerin talep ve itirazları dikkate alınmamış, toplumun tüm bireylerinin özgürlük, güvenlik ve adaletin tesisi yönündeki meşrû talep ve beklentileri karşılanmamış, kamu vicdanı yaralanmıştır. İnfaz sisteminde mahkûmların denetimli serbestlik veya şartlı tahliye imkânlarından yararlanmasının kolaylaştırılmasının yanında, geçici düzenlemelerle de özel af mahiyetinde düzenlemeleri barındıran bu yasada belirli bazı suçların yanında, muğlak terör örgütü üyeliği, yardım ve propaganda suçlamaları gerekçesiyle, gerçekte düşünce açıklamaları, kolektif özgürlük eylemleri veya basın faaliyetleri nedeniyle yargılanıp mahkûm edilen kişilerin başta ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı olmak üzere anayasal hakları yok sayılmıştır.”
İNFAZ ETİŞTLİK GÖZETLEMELİ, GEREKTLİ DUYARLIĞI GÖSTERMELİ
“Öte yandan, suçluluğu sabit olmayan tutukluların yasa kapsamı dışında bırakılmasıyla, gerekli adalet duyarlılığı gösterilmemiş, eşitlik kriteri bu açıdan da gözetilmemiştir” denilen açıklamada, “Yasa’nın geçici 9/5 maddesinde de yılsonuna kadar yapılabilecek tahliyelerin tutukluları kapsamaması “eksiklik” ve eşitsizlik vurgusunu artırmaktadır. Çıkarılan yasa, infazda eşitliği gözetmemiştir. Aynı cezayı alan iki hükümlüden biri, suçunun türü nedeniyle infaz yasasındaki şartlı salıverme ve denetimli serbestlikten yararlanıp tahliye olurken, başka bir gruptaki hükümlü cezasını çekecektir ki, bu durum Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine, 2. maddedeki hukuk devleti ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesine aykırıdır. İktidar (Meclis çoğunluğu) elbette infaz rejiminde değişiklikler yapabilir, suç ve cezalarla ilgili tasarruflarda bulunabilir, istisnaî durumda Meclisin 3/5 çoğunluğunun rızasıyla af da çıkarabilir. Ancak bunun sınırı, adil bir ölçünün göz ardı edilmemesi, eşitliğin bozulmaması ve temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmamasıdır” ifadeleri kullanıldı.
TOPLUMDAKİ BARIŞA ZARAR VERİR
Kamu yararının gözetilmediğine dikkat çekilen açıklamada şunlar söylendi: “Bir siyasal tercih ve bir atıfet olarak infaz kolaylığı ve özel af getirilmiş, ancak şiddet içerikli olup olmadığına dair bir ayrım yapılmaksızın, siyasal muhalefet mahiyetindeki eylemler istisna tutulmuştur. Bu şekilde kamu yararı gözetilmemiş, meşru sebep olmaksızın eşitliğe aykırı davranılmıştır. Devletin af yetkisinin hakkaniyetli ve toplumsal adalet duygusuna uygun olabilmesi için öncelikli olarak devlet tüzel kişiliğine karşı işlenen suçları af ve benzeri infaz kolaylığının kapsamına almak gerekirken, tersi yönde tutum alınmak suretiyle, atıfet ayrımcılığa, dışlanmaya ve siyasal muhalefetin kriminalize edilmesi imkânına dönüştürülmüştür. Bu yaklaşımın ülkemizdeki siyasal yarılmayı derinleştireceğine, şu günlerde en büyük ihtiyacımız olan toplumsal barışımıza zarar vereceğine inanıyoruz. Her şeye rağmen bir anayasal devlet olarak Türkiye’de Anayasa’nın eşitlik, hukuk devleti ve insan haklarına saygı ilkelerinin bağlayıcı olduğunu, bu ilkelerin toplumsal barışın da harcı niteliğinde bulunduğunu hatırlatıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin bu yanlışlıkları, denetim yetkisi ve özgürlükler lehine yorum imkânları çerçevesinde düzelteceğine inanıyoruz.” Kaynak: Yeniasya