ADEM YAVUZ ARSLAN-TR724.COM
Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘talimatı’nda olduğu gibi 15 Temmuz davalarından müebbet hapis cezaları yağarken o dönemin komuta kademesine dair ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Önce Akıncı Üssü’nden 15 Temmuz gecesine dair görüntüler ortaya çıktı. Gerçi bu görüntülerin bir kısmı mahkeme dosyasında vardı ve davayı takip edenler için yeni değildi ama ‘bir el’ ilginç bir şekilde medyaya servis etti. Özellikle dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın Akıncı Üssü koridorundaki görüntüleri tartışmayı alevlendirdi.Görüntülere göre Abidin Ünal’ın esir alınmış bir hali yok. Elleri cebinde, hatta bir ara darbenin bir numarası gösterilen Akın Öztürk koluna giriyor, beraber yürüyorlar.
Bir diğer görüntüde ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar var.Abidin Ünal gibi onun da esir alınmış bir hali yok. Gayet rahat, askerler karşısında esas duruşta ve saygıda kusur edilmiyor.Darbenin üzerinden 15 ay geçmişken bu görüntülerin manşetlere çıkmasını salt habercilik ile açıklamak zor.Ortada bir ‘kapışma’ olduğu belli.
SELVİ DEVREYE GİRİYOR
15 Temmuz sürecinde Abdülkadir Selvi’ye ayrı bir parantez açmak şart. Yaygın kanaat, ‘gerçeği aramak’ yerine ‘irtibatlı olduğu çevreleri’ koruma amaçlı manipülasyonlar yaptığı yönünde.Köşe yazıları ve 15 Temmuz’a dair yazdığı kitap bu amaca yönelik olsa da ‘bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir’ misali faydalı işler de yapıyor.Farkında olmadan verdiği açıklar sayesinde 15 Temmuz’a dair ilginç şeyler öğrendi kamuoyu. MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in MİT’ binasındaki yemeği mesela.Abdulkadir Selvi, pazartesi günkü yazısında Abidin Ünal ile konuştuklarını yazdı.
Yazıya, “Abidin Paşa’nın savcılığa verdiği kapsamlı ifadesini okudum, yetinmedim Abidin Paşa’dan o geceye ilişkin yazılı bir bilgilendirme notu talep ettim. Abidin Ünal derdest edilmeden önce Hava Kuvvetleri’ne yayınladığı emri benimle paylaştı” şeklinde bir giriş yapınca merakım daha da arttı.Yani Selvi dersine çalışmış, Ünal da ‘Selvi’nin talepleri’ konusunda hayli ‘cömert’ davranmıştı.Haliyle ortaya doyurucu bir şeylerin çıkması beklenirdi.Fakat Selvi’nin diğer yazılarında olduğu gibi burada da ‘esas konular’ kayıp.Selvi esas soruları sormamış. Onun yerine ‘kameraya yansıyan görüntülerde nereye gittiğini’ soruyor.
Ünal tuvalete gittiğini söylüyor ve konu kapanıyor.Selvi Ünal’a başka neler sordu, Ünal ne cevaplar verdi bilmiyoruz ama yazının devamında Ünal’ın Hulusi Akar’ı hedef aldığı açık.Ünal’a göre Akar darbecilerle pazarlıklar yapmış ve bu anın görüntülerinin çıkması gerekiyor. Ünal ayrıca darbeden sonra yapılan ilk Genelkurmay açıklamasına atıf yapıp Akın Öztürk ismini açıklamaya koymadığını belirtiyor, sonrasında ‘Acaba kim koydu?’ diye soruyor.Burada da hedefin Akar olduğu belli.
ABİDİN ÜNAL’A SORULMASI GEREKEN SORULAR
Abidin Ünal gibi kritik bir ismi yakalamışken sorulması gereken çok soru vardı.Fakat Selvi’nin yazısında bunlar yok.Selvi’nin sormadığı soruları ben buraya sıralayayım. Anlaşılan 15 Temmuz’a dair komutanlar arasında çatlak büyüyor ve yarın bir gün konu tekrar gündeme gelirse Selvi’ye kolaylık olsun.Sorulara Ünal’ın açıklamasından başlayalım.Diyor ki Ünal: “Genelkurmay açıklamasına Akın Öztürk’ün adını ben koymamıştım. Kim koydu?”
Malûm olduğu üzere Genelkurmay Başkanlığı 15 Temmuz’dan sonra biri 19 Temmuz, diğeri 21 Temmuz olmak üzere iki açıklama yaptı. Akın Öztürk’ten Akıncı Üssü’ne gitmesinin istendiği açıklamada var.Peki Abidin Ünal, açıklamaya Akın Öztürk’ün eklenmesine bugüne kadar neden hiç itiraz etmedi? 30 Temmuz’daki ikinci savcılık ifadesinde bu konuya neden hiç değinmedi?
Şimdi 15 Temmuz’a gidip sorularımıza devam edelim.Ünal’a sorulması ve üzerinde ısrarla durulması gereken soru şu: Abidin Ünal darbe girişiminden 2 gün sonra müşteki sıfatıyla ifade veriyor. Orada darbeden 21.30 sularında eşinin telefonu ile haberdar olduğunu söylüyor. Fakat 13 gün sonra verdiği ek ifadede saat 19.06’da Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nin uçuş yasağını bildirmesi ile haberdar olduğunu söylüyor. Aynı konuda neden farklı iki ifade var? Aynı konuda iki farklı doğru olamayacağına göre Ünal hangisinde yalan söylüyor?
İfadelere ve tutanaklara göre Abidin Ünal darbeden 19.06’da haberdar olmuş gözüküyor. Peki tüm Türkiye’de hava sahasının kapatıldığı bilgisini aldığında neden karargâha geçip duruma göz kulak olma ihtiyacı hissetmedi?
Dahası düğünün sahibi, Hava Kuvvetleri’nin 2 numarası, Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e neden haber vermedi?
Mehmet Şanver ifadesinde olaylara dair 21.30’a kadar bilgisi olmadığını, hava sahasından sorumlu komutan olarak kendisine bilgi verilmesi gerektiğini söyledi.Ünal’ın Hulusi Akar’la görüşmeye çalışmaması, Mehmet Şanver’e uçuş yasağı ile ilgili bilgi vermemesi nasıl açıklanabilir?
Dahası Mehmet Şanver’in anlatımlarına göre akşam 19.30’da Korgeneral Cemal Kadıoğlu Eskişehir’de tuhaf durumların olduğunu söylemesi üzerine Kadıoğlu’na Eskişehir’e gitmesi talimatı veriyor.
ABİDİN ÜNAL, ERKEN MÜDAHALEYİ NEDEN ENGELLEDİ?
Bu aşamada durumu Abidin Ünal’a aktarıyor. Abidin Ünal ise ‘gerek yok’ deyip Kadıoğlu’nun Eskişehir’e gitmesini engelliyor. Ünal en kritik bilgiyi ilgili komutanlardan saklarken aynı zamanda erken müdahale edilmesini de engelliyor. Neden?
Sorulara devam edelim.Abidin Ünal’a sorulması gereken bir diğer soru şu: 19.06’da hava sahasının kapatılması talimatını almasına rağmen neden düğüne devam etti?
Düğünü basan timin komutanı Yılmaz Bahar’ın anlatımlarına göre baskın anında başta Ünal olmak üzere hiçbir komutanda panik havası yokmuş. Bu kadar yoğun terör riski olan bir ülkede kuvvet komutanı ve 23 generalin bu kadar kolay teslim alınması normal mi?
Abidin Ünal 21.30’a kadar bu timin gelip kendilerini almasını mı bekledi?
İfadelere göre Abidin Ünal, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Akıncı’ya götürülüyor. Savcılık ifadesine göre kelepçesiz ve elinde telefon var. Hatta Akıncı’ya ininceye kadar Eskişehir’deki üsle konuşup darbecilerle mücadele ediyor. Bu nasıl bir gözaltı ki ne gözleri bağlanmış, ne kelepçe takılmış ne de cep telefonu elinden alınmış. Üstelik Ünal ‘darbecilerin’ gözetiminde iken darbecilere karşı mücadelenin en etkin merkezi olan Eskişehir’le koordinasyonu yürütmüş. Bu senaryoda bir tuhaflık yok mu?Selvi sormamış ama biz sormaya devam edelim.