Ülkemizin yüz akı, adanmış ruhlar eğitim gönüllüleri gibi iş adamlarımızın da yurt dışına gitmeleri, oralarda iş kurup örnek yaşayışlarıyla o ülkelerin insanlarına; eğitim hizmetlerine destek vermekte rehberlik yapmaları arzu ediliyordu…
Ama, kendi doğup büyüdüğü dost ve akrabalarıyla dolu bir yeri terk edip bilmediği yabancı bir yere taşınmak elbette kolay değildir. Onun için bazan Cenab-ı Hak, büyük hayırlara vesile olması için, nefsimizin hoşlanmayacağı yollarla bizleri sevk eder. Aslında bu icraat-i İlahiyede cebri lütuflar vardır. Her ne kadar bunların ambalajları zulüm görünse de. Biz hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına; şerler içinde hayırlar gizlediğine de inanıyoruz. Nitekim ayette: “Herşeyi güzel yarattı.”(Secde 32/7) Yani yarattığı her şeyde mutlaka bir güzellik ciheti de vardır, buyruluyor.
1994’ten beri fedakâr öğretmenler gibi esnafın da hicret etmesi, dünyanın her yerinde iş kurarak okullara destek olması arzu ediliyordu. Fakat bu gürül gürül olmamıştı. Şimdi Cenab-ı Hak, birilerini musallat etti. Bu sefer mecburi istikamet hicretler oldu. Çok güzel meyveler vereceği kanaatini taşıyorum. On sene önce ziyaret için bir Afrika ülkesine gitmiştik. Müslüman bir bakanı ziyaret ediyorduk. Bakanlık binası o ülkeden olmayan yabancılarla dolu idi. Mübalağasız söylüyorum, iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık vardı. Sebebini sorduk. Dedi ki: “Bütün altın, gümüş yer altı zenginliklerimiz ve doğalgaz bizim bakanlığa bağlı… Bunları işletmek istiyoruz. Ama ben Türkiye’den gelecek kardeşlerimizi bekliyorum”. Bunu, o zaman Türkiye’ye döndüğümüzde iş yapabileceklere bir şekilde aktardık ama, giden olmamıştı…
Geçen ağustos ayında Zaman’ın binasında ABD’nin Florida Eyaleti’nden bir iş adamıyla görüştüğünü söyleyen Kerim Balcı o görüşmeyi şöyle aktardı:
“Venezuela ve Küba’da yaşamış misafirim Türkiye’de medyaya yapılan baskılar konusunda biraz bilgi edinmiş, fazlasını öğrenmek istiyordu. O sordu, ben anlattım. Sonunda, ‘Tamam’, dedi: ‘Derhal ülkeyi terk ediyorsunuz.’ Anlayamadım. ‘Hemen çıkın, hiç vakit kaybetmeyin’, dedi. ‘Ne oluyor?’ dedim. ‘Üç ay içinde terör örgütü ilan edilirsiniz. Sonra tek tek gazetelerinize kayyım atanmaya başlar. İki ila üç yıl içinde ülkede muhalif hiçbir gazete kalmaz’ deyiverdi. ‘Bu kehanetin kaynağı nedir?’ demekten kendimi alamadım. ‘Sizin yaşadığınız her şey Venezuela’da da yaşandı. Diktatörler birbirlerinden öğrenir. Ülkeyi terk etmelisiniz’ dedi.”
“Üç ay geçmemişti ki İpek Yayın Grubu’na kayyım atandı. Hem de terör örgütü destekçiliği suçlamasıyla… Ertesi gün ülkemi, ülkeme hizmet ümidiyle terk ettim”
Kerim Balcı, o iş adamından şu tavsiyeyi de aktardı: “Gel, sana başka şeyler söyleyeceğim, dedi ve devam etti: Güney Amerika’da avcılar maymunları yakalamak için ağaçların gövdesine maymunun elinin ancak sığabileceği bir kovuk açarlar. İçerisini biraz genişletir ve fıstık koyarlar. Fıstığın kokusunu alan maymun elini zor bela kovuktan içeri sokar, ancak fıstığı avuçlayınca eli büyüdüğü için bir türlü dışarı çıkaramaz. Avcılar yaklaştığında maymun kaçmak için elinden geleni yapar, ama avucundaki fıstığı bırakmayı düşünemediği için yakalanır. İş adamlarınızı bu halde görüyorum. Evlerine, arabalarına, fabrikalarına sarılmış orada duruyorlar. Oysa bir an önce dışarı çıkmalı, mal varlıklarını dışarı çıkarmayı ancak ondan sonra düşünmeliler. Avcı çok yakın!”
Bunun için Kerim Balcı diyor ki: “İş adamlarına, ‘Türkiye’yi terk edin.’ demek benim haddim değil. Hem vatanımı topyekûn gulyabanilere bırakmak fikrini kabul edemem. Ama ‘yayılın dünyaya!’ diyen sesin, sesini duyurmak için ben de haykırabilirim”