Fikri bir mülahaza ve okurlarla bir hasbihal! Anadolu’da dua makamında bir söylem vardır: Allah kimseyi şaşırtmasın, eğer şaşırırsa bir insanı onu artık ancak O c.c. yola getirir. Bu şaşırmışları herkes bilir ve tanır da fakat kimse dile getiremez. Bunun da çok çeşitli sebepleri vardır.
Şeytan insanın en büyük düşmanıdır, Yusuf suresi 5. Ayette: Babası (Yakup Peygamber), yavrucuğum, dedi, Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır. Demek ki, insan şeytandan uzak olmalı ve yapacağı kıskançlık, hırs ve nefis destekli her işi de ondan uzak tutmalıdır. Kur’an’ın ifadesiyle o insanın en büyük ve en amansız düşmanıdır. El-Bakara suresi 168. ayette …şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır. Yine aynı sure 208. Ayette; Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o, apaçık düşmanınızdır.
Bu ayetler çerçevesinde, evde baba-ana, köy ve mahallede muhtar, bir kurumda başkan veya müdür ilde vali ve ülkede Cumhurbaşkanı, yönettiği insanlarla uyum ve aynı zamanda da barış içinde olmalıdır; şayet olamıyorlarsa bu insanlar şeytanın yolunda gidiyorlar demektir. Bunu elde etmek çok da kolay bir iş değildir. Bunun için de hem şeytandan kaçınmalı hem de bu hususta Allah’tan yardım istemeli: Nitekim mukaddes kitabımızda en masum ve en sevaplı ibadet olan Kur’an okurken bile ondan hep Allah’a sığınmamızı Nahil suresi 98. Ayette emreder: Kur’an okuyacağın vakit, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
Ne var ki, bazı insanlar, şeytanın her isteğini fazlasıyla yerine getirir, buna rağmen kendilerini ondan uzak sanırlar. Diyelim ki, böyle bir insan bir yöneticidir, siyasetçi, ya da bir bürokrattır; aynı zamanda belki itibar sahibidir. Namazı, niyazı, orucu vardır, Kur’an okuması hatta İslam’a hizmet etme ideali olduğu bile bilinen birisi olabilir. Böyle bir insan bu kredileri kullanarak siyasete girer ve halkın oyunu ve teveccühünü kazanıp, gizli açık destekçilerinin yardımını ve desteğini alarak parti kurar ve partisini iktidara taşır. Haliyle bunlar mümkündür ve buraya kadar her şey normaldir, normal olmayan şey asıl bundan sonra başlar.
Nedir bu normal olmayan şey; bakarasınız ki kendi halinde mütevazi hayatı olan o insan birden bire maddi olarak dikey bir yükselişe geçer ve büyük bir servet sahibi olur. Artık saklanamayan bu koca servet ve nakit yığınları ülkede herkesin dilindedir ve nakit olarak konulacak yer bile bulunamamaktadır. Neticede bu durum iç ve dış basının diline düşer. Tape’lerde sıfırlama olarak bilinen yeni bir kelime Türkiye halkının gündemine girer. (Bu nakit transferleri, söylentilerin aslının astarının olmadığı millet vicdanında ve millet mahkemelerinde aklanmayı tercih etme yerine) Bu söylemde bulunan ve bunu ima eden herkesi, hükümet ve devlet ve yargı gücünü kullanarak başta polis müdürlerini ve memurlarını işlerinden atıp sonra da hapislere tıktırma yolunun tercih edilmesi akla ziyan bir davranış!
Kendisine göre bu yolsuzluk ve uğursuzlukları ortaya çıkardığına ihtimal verdiği hizmet hareketi mensubu insanlara büyük bir düşmanlık başlatıldı ve bu düşmanlığın neticesi bu camiayı yok etme plan ve projesi öylesine hızlı hayata geçirildi ki; cemaatin işlettiği, televizyonlar, gazeteler, dergiler, radyolar, bilcümle eğitim-öğretim kurumları, üniversiteler, liseler, kolejler, ilköğretim okulları, üniversite hazırlık kursları vs. gibi kurum ve kuruluşlar Türkiye genelinde ya kapatıldı ya da bazılarına kayyım atandı. İyi bir araştırma yapıldığında görülecektir ki, tarihte eşine rastlanmayacak kadar büyük ve geniş bir zulüm ve kıyım milletimize reva görüldü!
Bu anlatımlarda kehanet olmadığı gibi gerçeğe aykırı ifade ve söylem de yoktur. Çünkü Kendisi miting meydanlarında: hizmet insanlarını işaret ederek o insanlara hitaben, bir sürü hakaretten, küfürden sonra `Size hayatı ve dünyayı dar edecek ve hayat hakkı tanımayacağım, siz benim hırsız ve yolsuz işler yaptığımı söylersiniz! Görürsünüz gününüzü!` dediğinin yüzbinlerce şahidi var. Gerçekten de öyle oldu. Elde ettiği güç (emniyet, ordu, yargı ve yürütme erki olan hükümet ve bakanlıklar) yardımıyla, milyonlarca masum-günahsız insana -hiçbir insaf ölçülerine sığmayacak tavırla- zulmetmesi, geçmişteki zalim, tiran ve diktatörlerin belki hiçbirinin yapmadığı kötülükleri milletine yapar duruma gelmiştir. Dünyada kötülük, çirkinlik ve zulüm adına aklınıza ne gelirse onların hepsini şu üç senede Türkiye halkına yaptı ve yaptırdı; hala da yaptırıyor.
Yeter artık doymadınız mı? Hala ne arıyor ve ne bekliyorsunuz? Allah peygamber bilmeyen ve günahta sınır tanımayan Nuh kavmi gibi bir araya gelip kıs kıs gülüyor ve onların: Nuh peygamber bize bir şey yapamayacak, dedikleri gibi, sizin dini danışmanlarınız da size: Korkmayınız Allah ve peygamber size bir şey yapmayacak ve (belki de yapamayacak) mı diyorlar?
Mesuliyet ve tarihe tanıklık yapılması açısından şunu da kaydetmek istiyorum ki; bir insan her türlü şeneat ve fecaat yapar ve yapabilir belki! Tek başına yapamazsa da insî ve cinnî şeytanlarının desteğiyle bunu yapar ve yapıyor! Fakat etrafında olan hocası, profesörü, iş adamı, siyasetçi ve bürokratı, bunların bu haksızlık ve zulme sessiz kalmaları ve bu büyük zulme ortak olmaları görülmüş bir şey değil. Yoksa onlar da mı her şeylerini kaybetti ve insanlık adına onlarda da mı iyiliğin ve adaletin zerresi kalmadı?
Akla gelen ikinci bir husus da acaba herkesin deccaldan korkacağı haberi çerçevesinde, bu sessizlik bir deccaliyet döneminin yaşandığının belirtisi mi!? Bu fikre bizi götüren şey de kendisine biat edenlere adeta dünyada cennet hayatı: servetler paralar, ihaleler, mevki makamlar; biat etmeyenlere ise dünya cehennem hayatı! Bunu yaşayanlar hakkıyla bunu biliyor. İnsanlar doğan çocuklarına nüfus cüzdanı alamıyor, pasaport tarihi bitenler yurtdışında pasaportunu yeniletemiyor. Bütün dünya ve Birlemiş Milletler bu zulmü izliyor ve biliyor, fakat Türkiye halkı bilmiyor. Çünkü bütün basın kendi borazanı haline getirilmiş durumda!
Bu zulümden kurtulmak isteyen ve kurtulmak için nedip edip yurtdışına çıkmak için kaçanların nehirlerde ve denizlerde boğulmaları ve ölmeleri, kalanların da hapishanelerde işkence edilerek öldürülüp intihar süsü verilmesi insanlık dramı olarak dünya basınında yerini alıyor da Türkiye’den çıt çıkmıyor.
Hele milyonlarca ailenin dünya geneline paramparça olarak dağılmaları, tamamen bir insanlık ayıbı ve bir insanlık dramıdır. Derebeylik dönemlerindeki gibi malına mülküne çökülen, itibarlı yaşamış ve insanlığın yaşatılması için maddi manevi her türlü fedakârlığı yapmış, okul açmış, imkânsız öğrenciye burs vermiş ve Türkiye’nin dünyada yüzünü ağartan üniversiteler açmış, il, ilçe ve kasaba demeden fakir fukaraya binlerce ton kurban eti toplamış ve dağıtmış olan, ayrıca da ülke ekonomisine büyük katkılar sağlamış ve bulundukları bölgelerde vergi rekortmeni olmuş olan, ayrıca on binlerce insana aş ve iş imkânı sağlamış binlerce tertemiz insanın mallarına el konulmanın yanında erkek, kadın, çocuk dinlemeden hapislere atıp süründürdüğünüz bu insanlara hangi günahlarından ötürü bu zulümleri reva görüyor ve bu melek gibi insanlara bu kötülüğü yapıyorsunuz? Bunlar size sorulmayacak mı sanıyorsunuz? Yoksa Allah’a da mı inanmıyorsunuz?
Zaten yakın bir gelecekte yönettiğiniz güzelim Türkiye’yi de batırmış olmanın zevkini yaşayacaksınız sanırım, çünkü bütün veriler bunu gösteriyor!