Afrika’da çalışıyordum. Arkadaşlarımızla fakir insanlara nasıl yardımcı olacağımızı konuşuyorduk. Bir arkadaşımız, “Hocam benim bulunduğum ülkeye senede üç ay yağmur yağar. Dokuz ay hiç yağmur yağmaz. Yağmur mevsiminde çukur bölgelerde göller oluşur. İnsanlar o göllerden aldıkları suyu kullanırlar. Geçtiğimiz hafta başkente yirmi kilometre mesafedeki bir köye gittim. O köyün suyunu aldığı gölü gördüm. Çoban köyün hayvanlarını getirmiş hayvanlar gölden su içiyorlardı. Su bulanık ve çok kirliydi. Suyun etrafında sinekler, böcekler… Manzarayı ilk gören bu hayvanlara yazık, böyle pis sudan nasıl içiyorlar diye düşünür. Maalesef köyün bütün su ihtiyaçları oradan alınıyormuş. Yağmurlar kesildikten üç dört ay sonra bu göl kuruyormuş. Köy halkı 15 kilometre uzaktaki başka göllerden su taşıyorlarmış. Her aileden en az bir kişi, her gün 15 kilometre yol yürüyor, getirebildiği kadar su getiriyormuş. Durumu buradan daha kötü olan yerler varmış. Bu köyler çok fakir. Altmış yaşına gelmiş hayatında çay şekeri bile yememiş insanlar var. Bu insanlar her türlü yardıma muhtaç. Ama su kuyusu bunlar için çok önemli. Vesile olup su kuyusu açtırsanız, Allah’ın rahmetinden ümit ederim ki, ahirette kurtuluşunuza vesile olur.” demişti.
Hayırsever insanlardan Allah razı olsun. Oraları görmemelerine rağmen, binlerce su kuyusu açtılar, oralardaki insanların su ihtiyacını karşıladılar. Ben bu tür farklı bir kaç olayı Afrika’da çalışan bir arkadaşımla paylaşmıştım. Beni çok etkileyen şu olayı anlattı: “Fakir bir köye kurban dağıtmak için gitmiştik. Birkaç evden verdiğimiz kurban etini almadılar. Yerel dilde bir şeyler söylüyorlardı. Ben ne dediklerini anlamıyordum. Tercümanı çağırdım. Biz bunlara ne yaptık? Verdiğimiz etleri neden almıyorlar diye sordum. Adam kusura bakmayın. Yanlış anlamayın. Benim bu eti pişirecek kabım yoktur. Eti çiğ yemek caiz değil. Kurban etini zayi edip günaha girmek istemiyorum. Siz onu başkasına verin diyormuş. Gerçekten şok olmuştum. Bazı evlerden eti verince bir dakika deyip içeriden gidip bir yıl önceki verdiğimiz etin poşetini getirip gösteriyorlardı. Yıkayıp katlamışlar, poşeti hatıra olarak saklıyorlarmış. Bana yaşlı bir adam şöyle demişti: “Ben senede bir defa et yiyorum. Eğer siz getirirseniz. Geçen yıl gelmediniz. İnşallah seneye gelirsiniz.”
Kurban dağıtmak için yirmi beş haneli bir köye gitmiştim, köylülere sıraya girmelerini söyledik. İnsanların yarısı sıraya girdi, yarısı da sıradakileri seyrediyorlardı. Onlara neden sıraya girmiyorlar diye sordum. Onlar Hıristiyan dediler. Hıristiyanlar et yemiyorlar mı diye sordum. Aldığım cevap şöyle: Buraya yıllardır sömürgeciler gelip yardım dağıtıyorlar. Müslümanlara vermiyorlar. Bu köye ilk defa Müslüman olarak yardım dağıtmak için siz geldiniz. Onlara vermeyeceksiniz diye sıraya girmiyorlar.” Biz “Hıristiyanlara da verelim sıraya girsinler” dedik. Müslümanlar itiraz ettiler. “Yıllardır Hıristiyanlar yardım dağıtırken Müslümanlara vermediler. Şimdi de onlar almasınlar.” dedi. Hıristiyanlar bu itirazdan sonra ne düşündüler bilmiyorum. Ancak sıraya girmediler. Biz ısrar edip iki tarafı da ikna ettik. Herkese kurban dağıttık. Ayrılmak üzereydik. Bir grup Hıristiyan iki Müslüman’ı da alarak bizimle konuşmaya geldiler. Hıristiyan olan dedi ki: “Biz buraya yardım dağıtmaya gelenlere ‘Müslümanlara vermeyin’ demiyoruz. Onlar kime yardım dağıtalım diye bize sormuyorlar. Bize sorsalar biz ‘komşularımıza da verin.’ deriz. Onlar size vermiyorlar. Ama benim ihtiyacım olduğu için ben mecburen alıyorum. Keşke onlar da sizin gibi ayrım yapmadan herkese yardım dağıtsalar. Yine de Müslüman komşularımız haklılar. Eğer komşularımız bize et verilmesine razı değillerse, biz Hıristiyanlara verilen etleri toplayıp Müslümanlara verelim.” Müslüman olanlar, “Buna gerek yoktur. Biz komşuyuz. Size yardım verilmesine karşı çıktığımız için kusura bakmayın. Yıllardır Avrupa’dan buraya yardım dağıtacağız diye geliyorlar. Bize vermiyorlar. Biz boynumuzu büküp seyrediyoruz. Sonra çocuklara bir şeyler dağıtırken Müslüman çocuklara vermiyorlar. Çocuklarımız ağlayarak yanımıza geliyor. Bizim onu bulup çocuğumuza verme imkanımız yoktur. Çocuklarımıza bunu anlatamıyoruz. Çocuklar bunu anlamıyor. Keşke gelmeseler, bu şekilde yardım dağıtmasalar.” dediler.