Yaşadıklarımın beni başıma gelecek daha kötü şeylerden koruduğuna inandım hep. Kaderimizde varmış. Cenab-ı Allah’ın takdiri bu yöndeymiş. İsyan etmek olmazdı. Bir sınavdı belki de.
Ayrılma sürecinizde “Yönetimin önünde engel değildim.” şeklinde bir söyleminiz olmuştu. Bununla neyi kastettiniz?
Bazı yöneticilerin play-off sürecinin bitişini bile beklemeden başka hocalarla temasa geçtiklerini duydum. Oysa benimle konuştuktan sonra göndermek istiyorlarsa gönderirlerdi. Bu konuda kimseye engel olacak değildim.
Fikret Orman’la konuştunuz mu konuyu, ne dedi?
‘Haklısın.’ dedi. Sezon bitiminde on günlük bir süreç vardı. Bu süreçte basının yaptığı haberler beni de kulübü de çok yıprattı. Yapılanlar şık değildi.
Görevinize son verileceğini bile bile neden istifa etmediniz?
İstifa edilecek bir süreç değildi. Play-off maçları oynanıyordu. Takımı o durumda bırakamazdım. Ama normal bir süreç olsaydı daha farklı davranırdım.
Yaşanan onca şeye rağmen “Kırgın değilim.” dediniz. Arkamdan iş çevirenler dedikleriniz de dâhil mi buna?
Beşiktaş benim bir parçam, yuvam. Kulübe kırgınlığım söz konusu olamaz.
Bir gün belki geri dönerim ve bu isimlerle tekrar yüz yüze gelebilirim açıklaması mı bu?
Hayır. Malum isimlere kırgınım.
Malum kişiler derken?
İsim vermeyeyim. Sayın Fikret Orman’a verdim isimleri. Kendisi de biliyor.
Kulüpten ayrılmadan Fikret Orman’ın size kulüpte farklı bir görev teklif ettiği, sizin de bu görevi reddettiğiniz söyleniyor. Oysa Metris’ten çıktıktan sonra genel koordinatörlük görevini kabul etmiştiniz.
Çıktıktan sonra Başkanımız Yıldırım Demirören hemen göreve başlayabileceğimi söyledi, ama kabul etmedim. Sonuçta takımdan beş ay uzak kalmıştım. Bu sürecin beni ve kulübü daha fazla yıpratmaması için dışarıda kalmak istedim. Ancak başkan “Takımın sana ihtiyacı var.” dedi. Hayır diyemezdim.
Orman’ın teklifini neden kabul etmediniz?
Artık yoluma teknik direktör olarak devam etmek istiyorum.
Taraftar sizi Beşiktaş’ın çocuğu diye çağırıyor, Nihat Kahveci ve Ergin Ataman bu şekilde çağırılıyordu. Ama kime Beşiktaş’ın çocuğu dense bir aksilik yaşanıyor. Beşiktaş’ın çocuklarında bir uğursuzluk mu var?
Hayır, böyle bir uğursuzluk olduğunu düşünmüyorum. Nihat’ın kulüpten alacağı vardı. Sanırım ödemeleri zamanında yapılmadı. O da mahkemeye verdi.
Hatta bu yüzden ‘Böyle biri Beşiktaş’ın çocuğu olamaz.’ ithamlarına maruz kaldı.
Söylenenleri tam olarak bilmiyorum. Ancak böyle şeyler söylendiyse bana göre Nihat’a haksızlık yapılmıştır. Sonuçta hakkını arıyor. Hakkını arayan biri neden ihanet etmiş olsun!
Aynı davranışı yabancı futbolcular yaptığında profesyonel, Türk futbolcular yapınca sorunlu oyuncu oluyor.
Bizim dönemimizde de sesinizi çıkardığınızda problemli oyuncu gözüyle bakılıyordu. Hâlâ değişen bir şey yok. Ancak futbolcular arasında da bu anlamda bir birlik yok. Bence birlik olup haklarını aramalılar. Hatta Profesyonel Futbolcular Derneği var buraya başvurabilirler. Ama kimse gidip başvurmuyor, kulüple bağı kopsun istemiyor.
Carvalhal’in gönderilmesinde sizin takıma geri dönüşünüz etkili oldu mu?
Hayır, tamamen yönetimin aldığı bir karardı. Boluspor maçının kaybedilmesi etkili oldu diye düşünüyorum. Zaten Başkanımız Fikret Orman’ın da açıklamaları bu yöndeydi.
Neler yapıyorsunuz şu sıralar?
Şu anda beklemedeyim. Tatil yapıyorum. Zaten dinlenmek istiyorum biraz.
Evet, kapkara olmuşsunuz.
(Gülüyor) Aslında tatil öncesi Antalya’da iki haftalık teknik direktörlük kampındaydım. Orada yandım bu kadar. Görenler tatil yaptım sanıyordu. Daha sonra ailemle tatil yaptık.
Beklemede olmak geriyor mu?
Allah’a şükürler olsun geçim derdim yok. Hiç çalışmasam da hayatımı idame ettirecek birikimim var. Kim bilir, belki de hiç çalışmayız. Neyin ne olacağını bilmiyoruz. Her şeyin hayırlısı.
Bu süreç sizi yıpratmış olmalı.
Yorulmadım desem yalan olur. Ölümden sonra bir insanın başına gelebilecek en kötü olay başıma geldi. Zihin olarak çok yoruldum. Mahkemeler hâlâ da devam ediyor. Allah’ın izniyle bir sonlansa rahatlayacağım.
Portekizlilerin ziyaretime gelmesine çok şaşırdım
Metris’ten bahsedelim biraz da…
(Gülüyor) Bahsedelim; tatil günlerim… Kamptaydık. Şike olayları başlayalı bir hafta olmuştu. Haber geldi. İfade vermemiz gerektiği söylendi. Serdal Adalı, Ahmet Ateş ve ben aynı gün özel uçakla Türkiye’ye geldik.
Kamptayken ifadeniz için çağrılabileceğinizi tahmin etmiş miydiniz?
Hayır, çağrıldıktan sonra da bir an önce ifade verip dönmeyi planlıyordum. Hatta uçağı bile döneceğiz diye beklettik.
Sizden önce de birçok ismin ifadesine başvuruldu. Gerçekten hiç beklemediğiniz bir durum muydu bu?
Öyle olmasa özel uçakla gelir miyiz ifade vermeye? Uçağı bekletir miyiz?
Çıktıktan sonra telefon kullanmadınız bir süre…
Evet. İnsan korkuyor. Sonuçta Allah biliyor hiçbir suçum olmadan kendimi bir anda cezaevinde buldum. Telefonla beş görüşme yaptım. Bu görüşmeler yüzünden beş ay tutuklu kaldım. Ama işlerimizi telefonla hallediyoruz. Daha fazla direnemedim.
İlk gece geçmek bilmez derler…
Zaten öncesinde son iki gün hiç uyumamıştık.
Ne yaptınız?
Koğuştakiler geleceğimizi duymuş, çay demlemişler. (gülüyor) Bir bardak çay içtik, biraz muhabbet sonra yattık. Yatmak denirse…
Metris türküsünü mırıldanıyor muydunuz?
(Gülüyor) Yok, hiç türkü bilmem. Ama Bülent (Uygun) öyle bir şeyler söylüyordu Metris’in önü falan.
Koğuşun neşe kaynağı kimdi?
Fenerbahçe kongre üyesi Abdullah Başak vardı. İyi ki yanımızdaydı. Çok esprili bir arkadaştı. Bizi çok motive ediyordu.
Kimler vardı koğuşunuzda?
Ahmet Ateş, Serdal Adalı ve ben aynı koğuşa gönderildik. Bülent Uygun, Sivasspor’un başkanı Mecnun Odyakmaz, kaleci Korcan, Ümit Karan ve bazı kulüp yöneticileri…
Tanıdığınız kişilerle bir arada olmak rahatlatmıştır sizi.
Tabii ki. Aksi olsa bu süreç çok daha zor olabilirdi benim için.
Bir günü nasıl geçiriyordunuz?
Sabah sekizde sayım oluyordu. Sonra hep birlikte kahvaltı yapıyorduk. Sonra ya avukat geliyor ya da görüş oluyordu. Akşamları spor yapıyorduk.
Çok ziyaretçiniz oldu mu? Ziyaretinize en çok kimin gelmesi şaşırttı sizi?
Sağ olsun arkadaşlar, akrabalar yalnız bırakmadı. Yabancı oyuncuların, özellikle Portekizlilerin gelmesi şaşırtmıştı beni.
Niye aranız kötü müydü?
Hayır. Yabancı oyuncuların gelmesi biraz daha zor. Bakanlıktan izin almaları gerekiyor. Savcılık izni yetmiyor. Almeida ve Fernandes ‘gelmeyelim o halde görmeye dayanamayız’ demişler.
Diğer gelmeyenler kara listeye alınmıştır herhalde…
(Gülüşmeler) Kimseye kırgın değilim. İçeri girmek belirli bir prosedürü gerektiriyor. Aslında gelmeyenleri değil, gelenleri liste yaptım.
Bu süreçte aldığınız en büyük ders?
Sabır…
Koğuşta da statlarda olduğu gibi protokol var mıydı?
Tabii, üst katımda protokol sorumlusu Ahmet Ateş yatıyordu. (Gülüşmeler) Koğuşun ağası yoktu. Ama Mecnun ağabeyle Serdal ağabey aramızda yaşça en büyüğümüzdü. Hiçbir sorunumuz olmadı Allah’a şükür.